Madison Avenue'da ilk hafta: Ali Erkurt

Mad Men izlerken kurduğu bir gün Madison Avenue’da çalışma hayali için Amerika’ya giden Ali Erkurt, yeni bir ülkedeki iş bulma deneyimi, heyecanı ve zorlukları ile beraber bizlere keyifle anlatıyor.

Benim için yad ellerde ilk hafta tanımı 10 yıl artı 1 hafta olarak tanımlanabilir. Çünkü reklamcılığın doğduğu Madison Avenue’da çalışma hayali şu hayatta en çok istediğim şeylerden biriydi. Üniversite zamanı Mad Men yeni başlamıştı. 2008 yazında New York’a indiğim gün havalimanı dönüşü arabanın içinden zorla “Madison Ave” tabelasını çekmiştim. Türkiye’ye döneceğim son hafta da ajansların listesini çıkarıp tek tek kapılarını çalma planı yapmıştım. TBWA, CHIAT, DAY’e gidip Lee Clow’u görmek istediğimi söylemiş, sonrasında Ogilvy&Mather’a giderek “Ogilvy on Advertising” kitabını ajans çalışanlarına imzalatmıştım. Nereden bilirdim ki tam 10 sene sonra New York’a taşındığımda o gün ziyaret ettiğim aynı binada ise başlayacağımı?

New York’taki ve ajanstaki ilk haftam yeni bir ortama ve şarta çok çabuk adapte olma huyumdan olsa gerek, beklediğimden güzel ve rahat geçti. Taşındığımız ilk hafta bilinmezliklerle doluydu ama en azından cebimizde biraz para ile gelmiştik. İlanlara başvuruyordum ve bazı günler üç ayrı görüşme birden yapıyordum. Görüşmeler benim açımdan güzel geçiyordu, karşı taraf da güzel şeyler söylüyordu ama bir türlü sonraki aşamaya geçemiyorduk. Sürekli özgeçmiş optimizasyonu, başvurduğum yere göre portfolyo özelleştirme yapa yapa ben de işlerin nasıl yürüdüğünü öğreniyordum.

Bir de işe giriş süreçleri Türkiye’deki gibi değil; hem süreçler çok uzun, hem de çetrefilli. Biz ilk görüşmede “Gel Pazartesi başla” demeye alışmışız. Amerika’da her aşama ayrı bir zaman ve hazırlık gerektiriyor, o süreçler sırasında da acele etmeyle pek işleri yok. Zaten siz “isimsiz” biri olduğunuz için de pek kimsenin umrunda değilsiniz çünkü Şampiyonlar Ligi’nde olduğunuzun siz dahil herkes farkında. Rekabet tavan. Fark yaratmak çok kritik. Bağlantı olmadan özgeçmişinin birilerinin önüne düşmesi ATS denen bir sisteme bakıyor. ATS otomatik olarak özgeçmişinizi tarıyor, ilandaki anahtar kelimelere göre sizin uyum skorunuzu çıkarıyor ve ona göre özgeçmişiniz ilgili kişinin önüne düşüyor. Diğer türlü aynı role on binlerce başvuru var, sadece 1 kişi alınacak. Bu durumda nasıl öne çıkıp da iş bulacağınız konusunda ihtimaller kendi arasında hararetli tartışmalara giriyor ve size bıyık altından gülüyor.

Tüm bu yoğunluğun arasında işin rengi LinkedIn’den gelen “Böyle bir pozisyon var, ilgilenir misin?” mesajıyla değişti. İlk aşamalar güzel geçti ve kreatif direktörle yüz yüze görüşmeye çağrıldım. Davet geldiğinde adrese baktım ve o da ne? 2008’de Lee Clow’u görmeye gittiğim adresle aynı adres: 488 Mad Ave!

Kreatif direktör Amerika’da yeni olduğumu biliyordu. Portfolyoya baktı, bazı sorular sordu, düşündü, camdan şöyle bir dışarıya baktı, sonra bana döndü ve “Ne olduğunu bilmiyorum ama sende bir şey var ve kesinlikle bunu görmek istiyorum,” dedi ve ekledi: “Yalnız 2 hafta izne çıkıyorum, dönüşte benden haber bekle.” Haber gelecek gelmeyecek endişesi ile görüşmeden çıktım ve 2 haftanın sonunda beklenen haber geldi: “Pazartesi gel başla.” İlk iş günü elimde kahve, sabah Madison Avenue’da yürüyerek ajansa girmek, tam 10 sene önce girdiğim binada mesaiye başlamak hayatımın en özel günlerinden biri olarak hep hafızamda kalacak.

Yad ellerde ilk hafta(lar) hem yeni dünyada olmanın heyecanı, hem de bilinmezlikleriyle su gibi akıp gitti... O sabah dün gibi hala gözümün önünde.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir