2016 artık bitsin! Ne yazık ki terörü, bombası, ekonomik krizi, darbesi bitmedi gitti… Ülke olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz. Bunu öyle kolay kolay atlatacağımızı da düşünmüyorum. İleriye dönük ekonomiyi canlandıracak hamleleri şimdiden çok iyi planlanması gerekiyor. Yakında zamanda Rusya ile yaşadığımız uçak krizi bizi ne kadar sıkıntıya soktuğunu hepimiz en şiddetli biçimde yaşadık. Turizm ciddi sekteye uğradığı gibi, tarım ürünleri çiftçimizin elinde patladı. Tek tesellisi uzun zaman sonra ucuza kaliteli meyve ve sebze yer olduk. Peki, Rusya bundan etkilenmedi mi? En az bizim kadar. Rus halkı marketten aldığı sebze ve meyve fiyatları biranda 5 katına fırladı. Enflasyon rakamları tavan yaptı. Söylemek istediğim şu; bir devlet ihracatını, ithalatını ve turizmini bir ülkeye bağlamamalı. Bu keza şirketler içinde geçerli. Ülkemizdeki turizm ve tarım sektörünün büyük bir kısmı Rusya’ya odaklı çalışıyor. Tüm kabahati ülkemizin ekonomi politikasına yüklemek gibi bir niyetim yok, şirketlerimiz de burada işin kolayına kaçıyor. Nasıl olsa bir kanal açık akıyor şimdilik, pazar arayışlarına girmemize gerek yok diye, tek bir kanala yoğunlaşılıyor. Sonuç; yandık, bittik ve battık oluyor.
Walmart tuzağına düşmemek lazım. Şöyle düşünün; küçük veya orta ölçekli bir şirketiniz var, ürünleriniz kaliteli, fiyatları makul ve belli başlı da müşterileriniz bulunuyor. Bir gün Walmart kapınızı çalıyor ve tüm ürünlerinize talip olduğunu, hatta şirketinize yatırım yaparak daha da büyüteceğini vaat ediyor. Hemen atlıyorsunuz, yıllar sonra sözleşmeniz bitiyor ve Walmart’la tekrardan masaya oturuyorsunuz. Sizden aldığımız ürünlerin fiyatını yarıya indireceksiniz yâda sizinle çalışmayız deniliyor. Elinizde yüksek üretim kapasiteli bir fabrika, onca eleman ve en kötüsü tek bir müşteri var, oda masaya oturduğunuz Walmart. Peki, bu tablo karşısında ne yapardınız? Evet, fevkalade kötü bir tablo. Bu tuzaktan keza devletlerde kaçınmalıdır. Aksi takdirde ekonomik olarak kaderiniz bir veya birkaç devletin iki dudağı arasında olabilir.
Her musibette bir hayır vardır denmiyor boşuna, 2016’dan önemli tecrübeler kazandığımızı düşünüyorum. Rusya ile krizin sonlanmasına rağmen, bilhassa turizm ve tarım sektöründeki şirketlerimiz harıl harıl farklı pazar arayışlarına yöneldiğini görüyorum.
Avrupa’da artan islamofobiyi düşünecek olursak, artık Avrupa’nın da bizler için güvenli bir liman olmadığı aşikâr. Arap yarımadası, Çin ve Hindistan ile ekonomi ilişkilerimizi arttırmalıyız. Kötü zamanlarda bize kuşkusuz can simidi olabilirler.
Avrupa’nın marka şehirleri, son zamanlar da Araplar sayesinde ayakta kaldığını söyleyebilirim. Arap tüketiciler, ciddi paralar harcıyorlar. Şunu belirtmem gerekir ki, 1 Arap turist nerdeyse 5 Rus turiste bedeldir. Arap yarımadasında kişi başı gelir ortalama 40 bin dolarsa, bu rakam Rusya’da 10 bin dolar. Ve bizim Avrupa’ya göre çok daha büyük avantajlarımız mevcut. Bu avantajların en önemlileri; aşağı yukarı aynı değerleri, inancı paylaştığımız ve Avrupa’ya göre uçuş mesafemizin çok daha yakın olmasıdır.
Çin ve Hindistan’ın kişi başı geliri çok yüksek olmasa da, 1er milyarı geçen nüfuslarıyla çok büyük bir tüketici/müşteri potansiyeli. Ayrıca Endüstrisi gelişmiş, zengini fazla olan ülkelerden.
Konuyla ilgili Philip Kotler’in çok doğru bir tespiti bulunuyor, “Rekabet sadece ürünler ve firmalar arasında gerçekleşmez. Ülkeler ve şehirler de birbirleriyle rekabet eder.” Burada şirketlerimiz haricinde devletimize de önemli işler düşüyor. Bilindiği üzere, dışarda ülkemize yönelik ciddi bir algı yönetimi var. İstanbul’da patlayan bir bombayla, Paris ile Brüksel’de patlayan bombanın etkisi maalesef dünya gündeminde çok farklı yansıtılıyor. Bu algıyı devlet olarak ciddi lobi, tanıtım ve PR çalışmalarıyla kırmamız şart. Umarım bu zor dönemi devlet ve millet olarak en az zararla atlatırız.
Kariyer
Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]