omg! iletişim Kurucusu ve Genel Müdürü Elmas Nida Baykal Alkan: "İletişim ortamı dönüşmeye devam ettikçe, markalar ve ajanslar da sürekli gelişen bir ortama uyum sağlama zorluğuyla karşı karşıya kalıyor." omg! iletişim Kurucusu ve Genel Müdürü Elmas Nida Baykal Alkan ile 2024 yılını, 2025 yılına dair öngörülerini ve gelecek planlarını konuştuk.
2024 yılı, genel olarak daha kısıtlı bütçelerle daha çok ses getiren projeler gerçekleştirmeye odaklandığımız bir yıl olsa da omg! iletişim için hem çok verimli hem de yeniliklerle dolu geçti. Yılın ortasında duyurduğumuz Türkiye’nin lider iletişimine odaklanan ilk iletişim ajansı olma özelliğini taşıyan kurum içi girişimimiz YOU Thought Leadership’in lansmanıyla lider iletişimine yepyeni bir soluk getirdik. Kısa süre içerisinde aldığımız yoğun taleple, cesur liderlerin hikâyelerini daha geniş kitlelere ulaştırmak, onların güçlü birer iş dünyası etkileyicisi olmalarını sağlamak bizim için tarifsiz bir gurur kaynağı oldu.
Bu anlamda 2025’te de iletişim dünyasında yükselişini sürdüreceğini düşündüğüm düşünce liderliği alanına yaptığımız yatırım ekip olarak sektördeki yeni trendlere ve dönüşümlere ne kadar hızlı adapte olduğumuzu bir kez daha gösterdi. omg! iletişim olarak iletişim alanındaki değişimlere uyum sağlama ve bunları şekillendirme becerimizle gurur duyuyoruz. Bizim için her anı ilham verici olan bu yıl, 2025'e daha güçlü bir adım atmamızı sağlıyor.
Günümüzde gelişmek, hatta hayatta kalmak için sürekli evrim geçirmek gerekiyor. Bu durum markalar ve onlara hizmet veren biz, PR ajansları için de geçerli. İletişim ortamı dönüşmeye devam ettikçe, markalar ve ajanslar da sürekli gelişen bir ortama uyum sağlama zorluğuyla karşı karşıya kalıyor. Teknolojideki ilerlemeler, tüketici davranışlarındaki değişimler ve etik sorumluluğa daha fazla odaklanılmasıyla birlikte şirketlerin hedef kitleleriyle iletişim kurma biçimleri sürekli olarak değişiyor. Biz de deneyimli iletişimciler olarak her zaman halkla ilişkiler ve iletişim alanında yaşanan gelişmeleri değerlendiriyor ve bu değişimlerin markaların hedef kitleleriyle bağ kurma biçimlerini nasıl yeniden tanımlayabileceğini araştırıyoruz.
Ekonomik belirsizlikte başarı için odağı daraltmak her zamankinden daha değerli
2024’teki ekonomik ortama benzer şekilde 2025’te de en küçük bütçeyi bile optimize etmek için harcamalarımızı ve çabalarımızı yeniden gözden geçirmemiz ve yeniden önceliklendirmemiz gerekecek. Özellikle bu gibi belirsizlik zamanlarında, ajansların stratejilerini markaların hedeflerine ve önceliklerine göre uyarlaması büyük önem taşıyor. Karanlığa gömülmek yerine odağı daraltmakta yarar var. Ekonomi istikrara kavuştuğunda halihazırda bir ajansla çalışan markalar rekabette bir adım önde olacak.
Bağımsız gazetecilik geleneksel medyanın sınırlarını zorlayacak
Bağımsız gazetecilik platformlarının yükselişi, 2025 yılında medya ilişkileri stratejisini temelden yeniden şekillendirecek. Bağımsız gazeteciler, çeşitlendirilmiş iş modellerine sahip kişisel medya girişimlerinin uygulanabilirliğini gösterirken bu değişim, geleneksel “üst düzey” habercilik tanımımızı zorlayacak. Bireysel haber bültenleri, Substacks ve podcast'ler artık belirli kitleler üzerinde eski yayınlardan daha büyük bir etkiye sahip. Halkla ilişkiler ekiplerinin hem bağımsız hem de kurumsal medyada stratejik ilişkileri sürdürürken, bu yeni ortaya çıkan kanalları ölçmek ve değerlendirmek için yeni çerçeveler geliştirmesi gerekecek. Medya ortamı gelişmeye devam ederken, halkla ilişkiler uzmanlarının bağımsız/serbest gazetecilerle ilişki kurması ve bu ilişkiyi sürdürmesi daha önemli hale gelecek. Bağımsız hale gelen muhabirlerle iletişim halinde kalanlar, müşterilerinin görünürlüğünü artırmak için yeni ve gelişmekte olan fırsatlar yakalayacaklar.
Yapay zekâyı akıllıca kullanmak yeni başarılar getirecek
Yapay zekâ bizim için artık bir yenilik olmaktan çıkıp, iletişim araç setimizin bir parçası haline geldi. Asıl zorluk, onu akıllıca kullanmakta yatıyor. Önümüzdeki yıl göreceğimiz en iyi çalışmalar, yapay zekâ teknolojisinin gücünü samimi ve özgün hikaye anlatımının ardındaki duyguyla kusursuz bir şekilde harmanlayanlar olacak. Çünkü ne yaparsak yapalım, iletişimin merkezinde insan var ve yapay zekâ tekrarlayan görevleri kolaylaştırsa da insan duygularının ve bağlantılarının derinliğini taklit edemiyor. Peki yapay zekâ 2025’te işimizin neresinde olacak? Halkla ilişkiler ekipleri, yapay zekâ ile denemeler yapmak yerine bu araçları daha hassas kitle hedefleme için kullanacak. Halkla ilişkiler çalışmalarında daha stratejik kararlar alınmasını sağlamak için veri analitiğinin entegrasyonunda da büyük bir artış göreceğiz.
Hiper-kişiselleştirme standart mesajları dönüştürecek
Dijital verilerin karmaşıklığı arttıkça, markalar kampanyalarını şekillendirmek için veriye dayalı içgörülere güvenecek. Büyük veriyi etkin bir şekilde kullanan şirketler tüketici ihtiyaçlarını ve eğilimlerini öngörme konusunda liderlik edecek. 2025 yılında şirketler, bireysel tercihlere göre uyarlanmış kişiselleştirilmiş dijital deneyimlere öncelik verecek. Yapay zekâ ve makine öğrenimi sayesinde markalar, özel mesajlar ve bire bir hissettiren etkileşimli platformlar aracılığıyla kitlelerin ilgisini çekecek. Kişiselleştirmenin yalnızca e-postaya bir ad eklemek olduğunu düşünüyorsanız, bir kez daha düşünün. Hiper-kişiselleştirmeyi çok sık duyacağız. Hatta bu, halkla ilişkiler profesyonelleri ile medya mensuplarının iletişimini bile değiştirecek. Yapay zeka, toplu e-posta gönderimleri veya statik şablonlar yerine, her gazetecinin benzersiz ilgi alanlarına, yazı geçmişine ve etkileşim modellerine göre uyarlanmış hiper-kişiselleştirilmiş, gerçek zamanlı öneriler yapılmasını sağlayacak.
Özgünlük iletişimde fark yaratmanın en güçlü anahtarı olacak
Yapay zekâ tarafından üretilen içerikler akışlarımızı doldurdukça herkes kişilik ve derinlikten yoksun, genel, algoritma güdümlü içeriklerden sıkıldı. İnsanlar daha özgün, kişisel bağlantılar kurmayı arzuluyor ve ham, filtrelenmemiş içeriklere yöneliyor. İçeriğin geleceğiyle ilgili konuşmalarda sürekli gündeme gelen bir kelime varsa o da özgünlük. 2025’te ibre tekrar insan tarafından üretilen içeriğe doğru dönecek. Markalar, kitleleriyle bağlantı kurmanın daha özgün yollarını ararken mikro influencer pazarlamasının gücünün farkına varacak. Dünyanın en büyük influencerları sahip oldukları geniş kitleyle neredeyse tüm iletişim kampanyalarını küresel bir sohbete dönüştürebilirler. Ancak bu isimler artık hem çok pahalı hem de takipçi sayılarının büyüklüğü bazen kampanyanın odağından kaymasına sebep olabiliyor. Mikro influencerlar ise ünlü meslektaşlarının aksine, kendilerini güvenilir olarak gören çok daha küçük, son derece sadık bir takipçi kitlesine sahip. Kısacası daha erişilebilir, daha ilişkilendirilebilir, daha güvenilir, daha esnek, daha organik ve daha ulaşılabilir. 2025 yılında, markanızın değerleriyle gerçekten örtüşen bir mikro influencer, altın değerinde olacak.
Bununla birlikte tanıdık olana geri dönüşü göreceğiz. Markalar, aşırı uyarılmış dijital yaşamlarımızın gürültüsünü kırmak için nostaljiye yönelecek. Nostalji, bir kitlenin kolektif anılarına ve duygularına dokunarak aşinalık, rahatlık ve güven duygularını uyandırdığı için yankı uyandırıyor. Önemli olan bunu yenilikle nasıl eşleştireceğimiz olacak.
İki disiplinin birlikte çalışması daha güçlü bağlar kuracak
Paydaşlarla anlamlı bağlantılar kurmak söz konusu olduğunda, halkla ilişkiler ve pazarlama artık ayrı kulvarlarda değil, ortaklar. 2025 yılında halkla ilişkiler temelli pazarlama yaklaşımları büyümeye devam edecek. Bu değişim, halkla ilişkiler uzmanlarının araç setlerini genişletmeleri gerektiği anlamına geliyor.
Kriz iletişiminde hazır olanlar kazanacak
Tüketiciler artık bir markanın kendi kişisel değerleriyle örtüşmediğini hissettikleri anda hızla markadan uzaklaşıyorlar. Krizler saniyeler içinde gelişiyor ve hızla yanıt vermek neredeyse bir zorunluluk haline geldi. İletişim perspektifinden bakıldığında bu durum, temel alanlarımızdan biri olan kriz yönetimi hizmetlerine olan talebi artıracak. Markalar, yeşil aklama gibi yüzeysel çevresel iddiaların itibarlarını nasıl olumsuz etkilediğinin farkına varıyor. Küresel olayların kuruluşları daha sık etkilemesiyle birlikte, dayanıklılık hayati önem taşıyor. Markaların itibar hasarına karşı sadece hızlı ve kararlı bir şekilde tepki vermeleri değil, aynı zamanda işlerin ters gitmesi durumunda hazır bir plana sahip olarak da önlem almaları artık çok daha fazla gerekecek. Kriz demişken, bu yıl kaç kere şirketinin itibarını tek bir yanlış hareketiyle yerle bir eden lider ile karşılaştık? Çok, değil mi? İşte bu yüzden lider iletişimi giderek daha fazla önem kazanacak. Önümüzdeki yıl, lider iletişimi kurumsal başarı için pazarlık konusu olmaktan çıkacak.
Güçlü iletişim ve güvenilir içerikler liderlerin en büyük gücü haline gelecek
Liderlerden sadece bilgi aktarmanın ötesine geçmeleri beklenecek; güven, açıklık ve yetkilendirmenin geliştiği ortamlar yaratmaları gerekecek. Şirketler, iletişim becerilerini vurgulayan liderlik gelişim programlarına yatırım yapacaklar. Herkes 'düşünce lideri' olmak için çabalıyor. 2020 yılında, LinkedIn’de kendisini 'düşünce lideri' olarak tanımlayan 1 milyondan biraz fazla kişi vardı. Bugün ise bu rakam 1,5 milyona fırlamış durumda. Bu ilginç ama şaşırtıcı değil. Düşünce liderleri, kendilerini belirli bir sektörde güvenilir, inanılır, bilgi kaynağı olarak konumlandıran yüksek değerli içgörüleri ve gerçek uzmanlığı paylaşan kişilerdir. Kim böyle olmak istemez ki?
Hayatına profesyonel bir ağ platformu olarak başlamış olsa da LinkedIn, bireyler ve markaların yer, profil ve müşteri kapma yarışına girmesiyle düşünce liderliği için mücadele alanı haline geldi. LinkedIn’de dünya genelinde üst düzey yöneticilerin paylaşımlarında bir önceki yıla göre yüzde 23'lük bir artış oldu. 2025’te de kurumsal B2B sosyal platformları, lider iletişiminde büyük bir rol oynamaya devam edecek. Müşterilerinizin LinkedIn'deki profillerini henüz oluşturmadıysanız, 2025'te başladığınızdan emin olun. LinkedIn ve podcast platformları gibi kanallar aracılığıyla kişisel markalaşma, C-seviye yöneticilerin kendi sektörlerinde yüksek değerli uzmanlıklarına ve bakış açılarına dayalı olarak kendi kendilerini yaratan 'yıldızlar' olmalarını sağlayacak.
İç iletişim çalışan bağlılığını artırmanın en kritik aracı olacak
İşyerleri daha karmaşık ve hızlı tempolu hale geldikçe, etkili iletişim çalışan bağlılığını, elde tutmayı ve genel performansı teşvik etmek için kritik önem taşıyor. Uzaktan ve hibrit çalışma modelleri gelişmeye devam ettikçe, 2025 yılında şirketler, çalışanlarını bağlı, motive ve şirket hedefleriyle uyumlu tutmak için iç iletişime büyük yatırımlar yapacak.
İyimser olarak, neşeyi bulabilen ve teşvik edebilen halkla ilişkiler profesyonellerinin gelecek yıl çok daha ileri gideceğini düşünüyorum. Neşe, sadece bireysel mutluluğu değil, ekip dinamiklerini, iş kültürünü ve nihayetinde markaların hedef kitleyle kurduğu bağları derinden etkileyen bir güç. Dünyanın dört bir yanında nefret söyleminin, krizlerin ve belirsizliklerin kol gezdiği bu dönemde, iletişimde pozitif duyguları beslemek ve yaymak, fark yaratmanın en güçlü yollarından biri haline geliyor. Eğer işimize, kampanyalarımıza ve en önemlisi ekiplerimize neşe katabilir ve bu duyguyu liderlik anlayışımıza taşıyabilirsek, yalnızca rakiplerimizden sıyrılmakla kalmayız, aynı zamanda iz bırakan, ilham veren bir fark yaratırız. Çünkü neşe, sadece bir duygu değil; iletişimde samimiyetin, güvenin ve insan olmanın en güçlü yansımasıdır.