Sabahları metroya bindiğinizde örneğin, farkettiğiniz bir şey var mı. Mutlaka farketmişinizdir, insanların belki de neredeyse hepsinin başı ve gözleri öne eğik olur. Çünkü telefonlarına bakarlar. Uzun veya kısa farketmez, o yolculuk boyunca her an belki telefondan gözlerini ayırmazlar. Metrodan indiklerinde yürürken de gözleri telefonda ve ekrandadır. Bazen onlar gibi ekrana bakan başka biriyle çarpışma tehlikesi geçirirler, son anda birbirlerini farkederler de bazen çarpışma eylemi gerçekleşmez. Akşam gittikleri bir konserde her anı adeta bir kameraman gibi çekerler an be an. Ya da Youtube’a yükleyecekleri gol veya basket videosu için, o çok etkileşim alacak video için eller tetiktedir, her an hızlı çekim için ve de akabinde paylaşım için.
Bir 10 yıl belki de 15 yıl önce bu bahsettiğimiz şeyler ekstrem şeylerdi, sıra dışıydı. Böyle bir duruma şaşırılırdı. Ama artık öyle değil, geldiğimiz noktada bunlar artık sadece toplumların değil, hadi itiraf edelim, bireysel olarak da belki hepimizin günlük rutin ve gerçeklikleri.
Bir yandan da tüm bunları halen yanlış bulanlar var. Hayır, bu yoldan geri dönmek mümkün diyenler de var. Ve işte bu modern zamanlar isyankarlarının ortaya attığı bir kavram, Dijital Minimalizm. Gelin bu yazıda biraz bu konu üstüne konuşalım. Önce Fransa’nın 2 bin nüfuslu Seine-Port kasabasına gidelim.
İleride “Bakın Seine-Port başardı, biz de yapabiliriz” denir mi?
Fransa’nın 2 bin nüfuslu şirin bir kasabası Seine-Port. Bu kasaba dünyanın gündemini ise kısa bir süre için bünyesinde gerçekleştirdiği referandumla meşgul etti. Malum dijital dünyada içerikler de hızlı tükeniyor, hızlıca trend topiclerden düşüveriyor. Bu kasabada kamusal alanlardaki telefonun çok yoğun kullanımı ve dijital kirlenmeyi önlemek için referandum yapıldı. Yapılan oylamada yüzde 54 ‘evet’ oyu çıktı. Bu evet oyu ile okullar, parklar, kafeler ve tüm kamu binalarında telefon kullanımı yasaklandı. Buna uymazsanız, yakalarsak sizi ama şimdilik ceza yok dendi. Ama kasabada yolunu kaybeden olursa navigasyon kullanmayın, vatandaşlara, esnafa yol sorun dendi. Bu yasağın amacı olarak ise günlük rutin insan ilişkilerinin geliştirilmesi, yüz yüze iletişimin zenginleştirilmesi hedefleniyor. Cafelerde, parklarda buluşun, telefona zorunlu haller dışında bakmayın, anın keyfini çıkarın dendi.
Kasabada ayrıca çocukların ekran kullanım sürelerine ilişkin bir madde de kabul edildi. Buna göre çocuklar sabah saatlerinde ekrandan herhangi bir şey izleyemeyecek, yatak odalarında ekran bulunmayacak, yatmadan önce veya yemek sırasında bir şey izleyemeyecek. Bir de şu var; Ebeveynlerin çocuklarının 15 yaşına kadar akıllı telefon kullanmayacağına ilişkin yazılı taahhütte bulunması durumunda belediye, çocuklara eski tip internetsiz cep telefonu verecek. Tabii, akıllı telefonlara karşı topyekün ulusal bir yasa bulunmaması nedeniyle söz konusu yönetmeliğin bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Bu nedenle polisin kamusal alanda telefon kullananlara ceza kesme yetkisi de yok. Kasabanın Belediye başkanı Vincent Paul-Petit, alınan kararın telefon kullanımının azaltılması için teşvik sağlamayı hedeflediğini söylüyor, esasında derdimiz farkındalık oluşturmak diyor. İlginç bir örnek ve belki ilginç bir ön deneyim, sonuçları ne olacak takip edelim derim.
“Başka bir dijital mümkün” mü?
Sadeleşmeye gitmek. Fazlalıklardan arınmak. Yüklerden kopmak, Hafiflemek. İnsan ilişkilerine daha çok odaklanmak. Like atmak yerine sarılmak, dokunmak. Kendimizi, ailemize, dostlarımıza odaklanmak. Dijital minimalistlerin temel motivasyonları ise bunlar. Cep telefonlarının bizi adeta kontrol ettiği, Yılmaz Erdoğan’ın son dizisinde “Telefonların artık insanları vardı” şeklinde yoğun şiirsel bir dilde tarif etmeyi denediği bir dünyada, dijital minimalizm, telefonun ve sosyal medyanın hayattan çıkmadığı ama aza indirgendiği bir dünyayı savunuyor. Ya da böyle bir hayalini kuruyor diyelim. Belki de “Başka bir dijital mümkün” diyor.
Günümüzdeki bitmeyen, her salise süren iletişim bombardımanının olası yıkıcı etkilerinden korunmak için bu felsefeye uyanların ve dijital detoks yapanların sayısı gitgide artıyor. Diğer yandan en azından hafta sonu tüm teknolojik cihazlara veda edip veya kullanımı en aza indirenlerin de sayısı artıyor, bir akım olarak. Felsefesini “İnsan; vazgeçebildiği oranda insandır” mottosundan alan ‘dijital minimalizm’ akımı doğal olarak başta telefon tüm teknolojik cihazlara bağımlılığı azaltmayı hedefliyor.
Nolan, teknolojinin getireceği imkânlara mesafeyi seçmiş
Bir ara verip, sözü Christopher Nolan’a verelim. Oppenheimer filmi ile geçen yıl ortalığı yıkıp geçen, 13 dalda Oscar adayı olan filmin ünlü yönetmeni Christopher Nolan’a. Nolan, geçtiğimiz aylarda verdiği bir söyleşide “akıllı telefon taşımadığını” söylüyordu. Hiç e-posta atmadığını ve senaryo yazarken internete bağlı olmayan bir bilgisayarı daktilo gibi kullandığını da açıklıyordu. Nolan, “Eğer kendi senaryolarımı yazıyorsam, bütün gün akıllı telefon başında olmak benim için çok faydalı olmaz. 1997'de Los Angeles'a taşındığımda kimsenin cep telefonu yoktu ve ben de akıllı telefon furyasına kapılmadım” diyor. 2020'de zaman zaman bir kapaklı telefon kullandığını söylüyor bir de Nolan. Bir de çocuklarım beni biraz geri kafalı buluyor diyor. “Fakat yine de teknolojinin bana sağlayacağı büyük imkânlara mesafeli durmayı tercih ediyorum. Yaratıcılığımı etkilemesini istemiyorum. Üretken bir yazar olarak akıllı telefonların dikkatimi dağıtmasına izin vermeyecek kadar da bilinçliyim” şeklinde konuşuyor. Dahi bir yönetmenin dijital minimalizme yaklaştığı anlar.
Huzur minimalizmde (mi?)
Minimalizmi yakın bir geçmişe kadar en çok dekorasyonda, mimaride duyardık. Bu alanlarda adını sıkça duyduğumuz minimalizm, artık dijital kelimesiyle de anılıyor.. Bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve internetin artık olmazsa olmazların ilk sırasında olduğu bir dünyada “Dijital Minimalizm” kavramını dillendirenlerin sayısı artıyor. Ya da buna niyetlenenlerin.
Dijital minimalizm, teknolojinin hayatımızdaki yerini kabul edilebilir bir noktaya çekmeyi hedefleyen bir akım. Bir düşünce veya felsefe. “Daha az teknoloji kullanarak daha fazla odaklanabiliriz” diyor. Yapay zekânın hayatımıza her gün daha da çok girdiği bir ortamda, “Huzur minimalizmde” sloganını atıyor. İletişimin anahtarı teknolojiyi azaltmak esasında diyor. Zaman yönetimini daha iyi yapmanın ve başarabilmenin yolu da.
Gürültülü bir dünyada odaklanmış bir yaşam seçmek
Peki dijital minimalizm fikrini ilk kim ortaya attı güçlü bir şekilde. Bu noktada da dijital kayıt cihazımızı, Georgetown Üniversitesi bilgisayar profesörü Cal Newport’a uzatıyoruz. Newport, “Dijital Minimalizm: Gürültülü bir dünyada odaklanmış bir yaşam seçmek” adlı kitabıyla bu kavramı popüler hale getirdi. Newport, dijital minimalizmle ilgili kitapta özetle şunları demiş. “Dijital minimalizm, hangi dijital iletişim araçlarının (ve bu araçları çevreleyen davranışların) hayatınıza en fazla değeri kattığını sorgulamanıza yardımcı olan bir felsefedir. Bu kavram, düşük değere sahip dijital gürültüyü kasıtlı bir şekilde kesmenin ve gerçekten önemli olan araçları kullanmayı optimize etmenin hayatınızı önemli ölçüde iyileştirebileceği inancıyla motive edilir. Nasıl fiziksel şeyler dikkati dağıtabilirse, dijital şeyler de bu dikkati dağıtabilir. Teknoloji ve internet hayatımızın giderek daha büyük bir parçası haline geldikçe, bizi gerçekten önemli olan şeylerden uzaklaştırma potansiyelleri de her geçen gün artıyor.”
Mevsimsel veya haftalık planlar yapın önerisi
Newport’un savunduğu bazı temel şeyler şöyle; dağınık olmayın arkadaşlar. Özellikle sosyal ağlar olmak üzere çok fazla cihaz, uygulama ve online hizmet kullanmanız olumsuz olabilir. Bazı dijital faaliyetler dikkat eksikliği yaratabilir. Örneğin bazı sosyal ağ uygulamalarını silebilirsiniz, bu zor değil. Yalnızca tercih edilen sosyal ağlara akşamları giriş yapın mesela. Bu tür uygulamalara masaüstünden erişmek gibi bazı etkinlikler sınırlandırılabilir veya tamamen kesilebilir. Minimalist yaşamın olumlu yönlerini benimseyin. Mevsimlik ve haftalık planlar yapın. Teknolojiyi alışkanlıktan veya rutinden dolayı değil, bilerek kullanın. Bilinçli kullanın. Esasında belki de teknoloji karşıtlığı sadece bilinç savunuculuğu yapıyor Newport.
İyi, güzel diyorsun da peki işin psikolojik tarafını ne yapacağız?
Dediğinizi duyar gibiyim Cal Newport’a. Evet, teknolojiyi hele de Instagram’ı en çok da iyi hissetmek için kullanıyoruz (Yoksa bu bir yanılsama mı, ay neyse şimdi o konuya girmeyelim). Teknolojiyi bu derece kullanmamızın bir nedeni de psikolojiksel ihtiyaçlar sanki. Kısa vadeli duygusal rahatlamalar, boşalmalar. İşinizden bıkmışınız, sıkılmış, yorgunsunuz, üzgün, kızgın, öfkelisiniz. Hop eliniz hemen cep telefonuna uzanmıyor mu. YouTube'da kedi videoları. Instagram’da reelslar, Tiktok var bir de. Dijital minimalizm, evet bunu yapın diyor, karışmıyor size, acaba bunda da bilinçli olun, kendinizi bilin, yanılsamalarla dolu bir dünyanın girdabına kendinizi kaptırmayın diyor.
Tamam, biraz ikna olduk gibi, peki nasıl yapacağız ki?
Bunu da dediğinizi duyar gibiyim. Bu noktada da sözü dijital minimalizmi savunanların bazı temel önerilerine bırakalım.
Minimalizm kısaca, ne kadarının yeterli olduğunu bilme sanatıdır. Azla da yetinebilme sanatı. Newport’un önerdiği Dijital Minimalizm de belki de “az ve öz teknoloji kullanımı felsefesi”. Yani aşırıya kaçan çevrimiçi vaktinizi, değer verdiğiniz şeyler için de harcayın. Dijital dışı dünyada da odaklanın. Evet, dijital teknolojilerin nimetlerini reddetmeyin, bu imkânsız artık zaten.
Ama ekran sürelerini kısaltmak aşırıya kaçan alışkanlıklarımızı kontrol altına almanın ilk adımı olabilir. Telefonunuzda ne kadar zaman harcadığınızı ve hangi uygulamaları kullandığınızı bilin. Bunun için azaltma hedefleri koyun. Telefonunuzu günün başında ve sonunda kullanmaktan imtina edin. Gün telefonla başlayıp onla bitmesin, iş için gerekli şeyler dışında. Forest uygulamasını deneyebilirsiniz. Sanal bir Tamagotchi yani sanal bebek uygulaması. Bu app için bir zamanlayıcı kuruyorsunuz ve siz çalışırken uygulama sizin için küçük bir orman oluşturmaya başlıyor. Telefonunuzun kilidini açarsanız, ormanınız hop bir anda siliniyor.
Evet, yazımız bu kadar. LaptopTan yazdığım yazıdan başımı kaldırayım önce bir. A aklıma geldi, Instagram’da attığım DM’ye cevap gelmiş bir bakayim bir ara ya da “Görüldü” atılmış mı. Pardon pardon, bir süre teknoloji ve telefon yoktu di mi. Dijital detokstayım canım.