Kurumsal "Hayatta Kalma" Rehberi Bölüm 5: Kavgayı Kaybet, Savaşı Kazan

Kavgasız, mücadelesiz, engelsiz, sorunsuz bir hayat yok. İşin garibi, böyle bir hayata sahip olduğumuzda da mutlu olmuyoruz. Nedeni ise çok basit: İnsanın bir şeye verdiği değer, ona harcadığı emekle doğru orantılıdır! Hangi yolun yolcusu olursanız olun—ister yeni mezun bir öğrenci, ister kendi şirketini kurmuş girişimci, ister kıdemli bir yönetici, ister kariyerinin ortasını çoktan geçmiş bir uzman—hemen hemen hepimiz için geçerli bir gerçek var. Bir tek, hayatta hangi problemleri yaşayabileceğimizi seçme şansına sahibiz. Yani, önümüzdeki seçim problemsiz ve engelsiz bir hayat ile; engellerle dolu, mücadele içeren bir hayat arasında değil. Şu gerçek net ki, önümüzdeki en büyük karar, ne tür problemlerle uğraşmayı seçtiğimiz. Hepimiz seçiyoruz. Seçimsizlik bile bir seçim, çünkü o zaman da sürüyü takip ediyoruz. Nihayetinde, kurumsal dünyadan ayrılıp girişimciliğe atılan birisinin bile yaptığının tek söz hakkının “hangi problemlerle uğraşacağı” üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Ne de olsa, iki tarafta da çokça sorun, kavga, mücadele, engel var. Sadece nitelikleri farklı. Birinde gelir belirsizliği ve müşteri problemleri; ötekinde yönetici, şirket, ekip arkadaşları ile sorunlar… Bu konu neden önemli? Yaptığı seçimlerin farkındalığı insana ne kazandırır? Hangi problemleri ve hangi engelleri seçtiğimizi bilmek neden çok kritik? Önemli, çünkü bu farkındalık size neyin mücadelesini verdiğinizi hatırlatır. Gerçekten, neyin mücadelesini veriyorsunuz? Sizin savaşınız nedir? Bu soruya dürüst bir şekilde cevap vermek zorundasınız ki, rotada olup olmadığınızı kontrol edebilin. Neyin savaşını verdiğiniz her zaman aklınızda net olsun ki nereden nasıl tavizler verebileceğinizi bilin. Örneğin asıl amacınız (bahsettiğimiz “savaşınız”); yönettiğiniz pazarlama bütçesini arttırmak olabilir; satış yaptığınız bölgenin sorumluluğunu genişletmek olabilir; daha geniş bir ekibin yönetimini kontrolünüze almak olabilir; yüksek bir performans skoru ve yüksek bir maaş artışı yakalamak olabilir; inovatif bir projenizi yönetime kabul ettirmek olabilir; şirketinizin iş alanını genişletmek ve yeni bir ürün/hizmet yaratmak olabilir; terfi edip yönetici olmak olabilir; işten ayrılmak olabilir!

“Savaşı kazanmak için, gerekirse kavgayı kaybedin!”

Doğru zamanlarda geri adım atmak; iş hayatındaki en önemli erdemdir. Peki bu nasıl mümkün? 1. Her toplantının başında, kararı kesin olarak vermiş şekilde masaya oturan kişi, o masadan hiçbir şey öğrenmeden kalkar. Her konuda, sizin bilmediğiniz bir boyut olabileceğini dikkate alın. 2. Güçlü gözükmek ve şirket içinde saygı duyulan biri olmak için, her tartışmayı kazanmak zorunda değilsiniz. Bunu yapmaya çalışmak genelde tam tersi bir etki yaratır. İnsanlarla tartışmaya açık olun. “İş insanı” olduğunuz kadar, “bilim insanı” gibi düşünün. Bilimci, daha kaliteli ve doğru bir bilgiyle karşılaştığında eskilerini günceller, bakış açısını değiştirir. 3. Fikir ayrılıkları iş hayatının doğasında vardır. İnsanların sizin bazı konularda geri adım atmaktan çekinmeyen biri olduğunuzu bilmeleri; bir konuda ısrar ettiğinizde size hak verilme şansını daha çok arttırır. İnsanların “bu kadar ısrar ediyorsa bir bildiği vardır” demesi, sizin avantajınızadır. Zaman içinde oluşmuş bir kredinin ürünüdür. 4. Fikirleri, kendi erdemlerine göre değerlendirin, onu söyleyen kişilere göre değil. Kişilere göre değerlendirme yoluna girdiğiniz anda çoğu problem kişiselleşmeye ve çözümsüzleşmeye başlar. 5. Önemli konularda pozisyon savunmak önemlidir, ancak insanlar çok kolaylıkla kendilerini kaybeder, neden tartıştıklarını unutur ve o noktadan sonra geri adım atmayı kişisel zayıflık olarak görürler. Empati becerisi ve duygusal zekanızı kullanın. Bir tartışma çok ufak bir konu için ilişkileri germeye başladıysa, geri adım atın. Enerjinizi daha büyük konulara saklayın. Özetle; her küçük tartışmayı kazanamayacağınızı, her konuda haklı çıkamayacağınızı, her konunun en doğrusunu bilemeyeceğinizi içselleştirmek zorundasınız. Bunu yaptığınız gün, kendi kendinize, “bu kavgayı kaybetmeyi göze alıyorum, daha büyük bir savaşım var” diyebileceksiniz. Duygusal zekanın en önemli yöneticilik becerisi olduğuna ilişkin teoriler ve bilimsel araştırmalar her geçen gün yeni bir destek buluyor. Sebebi işte tam olarak budur. Daha iyi duygusal zeka, karşı tarafın duygu dünyasını iyi okumayı ve ona göre doğru tavrı belirlemeyi sağlar. Hangi hareketin karşı tarafta nasıl bir duygusal bedeli olacağını öngörmenizi mümkün kılar. (Bu konuda Daniel Goleman’ın Primal Leadership isimli kitabı, iyi bir okumadır.) Kurumsal hayatta en gıpta edilecek derecede başarılı insanlar şu üçünü muazzam bir uzmanlık ile hayata geçirirler:
  1. Kendi duygularını iyi yönetmek ve karşı tarafın duygu dünyasını iyi (ve hızlı) anlayabilmek.
  2. Bütüne bakarak kaliteli kararlar almak.
  3. Nerede ve ne zaman doğru tavizler vereceğini bilmek.
Okuyuculara not: 2016 yılını bitirirken yeni bir yazı dizisi oluşturmaya karar verdim. Şu ana kadar teker teker yazdığım yazılardan farklı bir şey olacağını tahmin ediyorum. Okuduğunuz yazı, yedi parçadan oluşmasını planladığım "Kurumsal Hayatta Rehber” bütünlüğünde olacak yazı dizisinin beşinci yazısıydı. Derinlemesine araştırmamı ve yorumlamamı/yazmamı istediğiniz bir konu olursa, lütfen yorum kısmında bana önerin ve bu diziyi ilgili olacağını düşündüğünüz kişilerle paylaşın.
Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir