Sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri, sosyal medya bağımlılığını da çokça konuşmaya başladık. Büyük bir çoğunluğumuzun en az bir sosyal medya kanalı var ve bu kanallar üzerinden iletişimde olmayı çok seviyoruz. Üstelik mobil teknolojilerin sağladığı bir kolaylık da var ki, bilgisayar başında bile olmamıza gerek yok. Sosyal medya hemen yanı başımızda, telefonlarımızda. Bu kadar kolay erişilebilen bir kanal olduğundan dolayı da sürekli ellerimizde telefon, bir Facebook’a, bir Twitter’a, bir Instagram’a girip duruyoruz. Hatta bazılarımız da yatmadan önce en son, uyandığımızda ise ilk iş olarak sosyal medya hesaplarını kontrol ediyor.
Peki, neden sosyal medyayı bu kadar seviyoruz? Gelin, kültürel, psikolojik ve nörobilimsel açıdan bakalım…
Kültürel açıdan öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Türk toplumu olarak paylaşmayı seven ve sosyal medya adaptasyonu yüksek insanlarız. Teknolojiyi, yenilikleri kolayca benimsiyor ve hayatımızın bir parçası haline getirebiliyoruz. Sosyal medya da bu yeniliklerden biri oldu ve artık hayatımızın bir parçası. 10 yıl önce sosyal medyayı konuşmuyorken, 10 yıl sonra bugüne baktığımızda sosyal medya hem markaların, hem de kişilerin olmazsa olmazı.
Öyle ki, bazen yüz yüze ifade edemediklerimizi sosyal medya aracılığıyla ifade edebiliyoruz. Bu bizi daha rahat ve güvende hissettiriyor. Ayrıca toplum olarak paylaşmayı da seven insanlarız. Bildiklerimizi arkadaşlarımızla paylaşmak ve onlarla iletişim halinde olmak bizi mutlu ediyor. Çoğu zaman bir düşünceyi, bir topluluğu desteklemek amacıyla paylaşımlarda bulunuyoruz. Bu bir takım, siyasi parti, dini bir görüş, sosyal sorumlulukla ilgili bir konu olabilir. O grubun bir parçası olduğumuzu, o konuyu önemsediğimizi ve o konuya aidiyetimizi başkalarına da göstermek istiyoruz.
Diğer taraftan ise sosyal medyada istediğimiz gibi davranabiliyoruz.
Beğenilebilmek, istediğimiz algıyı yaratabilmek ve dikkat çekebilmek için potansiyel paylaşımlarda bulunabiliyoruz. Hatta bazen gerçekte o konuyla ilgilenmesek, aynı fikirde olmasak bile... Çünkü doğamız gereği başkaları tarafından sevilmek, saygın bulunmak, takdir edilmek hoşumuza gidiyor. Paylaşımlarımızın dikkat çekiyor olması, tekrar paylaşılıyor olması, beğeniliyor olması da bu duygularımızı doyurmuş oluyor.
İşin nörobilimsel boyutu daha da enteresan…
Dopamini birçoğunuz duymuştur. Beynimizden salınan ve mutluluk veren bir tür kimyasal. Sosyal medya bağımlılığımızın ardında büyük bir ölçüde bu kimyasalın etkisi olduğu biliniyor. Çünkü beynimiz biz sosyal medyada takılırken, yeni bir bilgiyle karşılaştığında ufak dozda bir dopamin salınımı yapıyor.
Bu da bizim kendimizi mutlu ve tatmin olmuş hissetmemizi sağlıyor. Ancak dopamin öyle bir kimyasal ki, bir kez tetiklendi mi tekrar tekrar istiyor. O nedenle sosyal medyadan çıktıktan hemen sonra bir daha açıyor kim ne paylaşmış diye bakmak istiyoruz. Bu da bizi sürekli sosyal medyada takılan, telefonu elinden düşürmeyen bir insan yapıyor.
Sosyal medyayı ne kadar çok sevsek de aşırıya kaçmamakta fayda var. Unutulmamalı ki sosyal medya bir iletişim kanalıdır, araçtır. Günlük yaşantımızı, ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyecek boyuta taşınması bazı psikolojik rahatsızlıklara sebebiyet verebilir.