Aşağıdakiler yukarıdakiler…

Feza Turunçoğlu: "Marka sahibi ne istediğini bilir ve doğru anlatırsa, ajans en iyi sonucu almak üzere tüm kaynaklarını en verimli şekilde kullanacaktır. "

“Upstairs, Downstairs”

Yeni neslin bilmesine ihtimal vermediğim bir dizi.            

London Weekend Television tarafından ITV için üretilen bir İngiliz drama televizyon dizisi. 1971'den 1975'e kadar 68 bölüm olarak yayınlandı. Özetle, kocaman bir malikanede yaşayan Belami ailesi ve çalışanlarının maceralarının anlatıldığı dizi. Türkiye’ye sanırım 1980’lerin ortasında gelmiştir, seyredenlerin hatırlayacağına eminim. Dizide kimin kimi idare ettiği tartışılır… 

Günümüzde ajans reklamveren arasındaki ilişkiyi zaman zaman bu diziye benzetiyorum. Şimdi bazı dostların bana kızdığını duyar gibiyim. Ama bir düşünün. 

Kağıt üzerinde; 

  • Etik, 
  • Şeffaf,
  • Güven ve eşit olarak görünen bu ilişki hiç de göründüğü gibi işlemiyor maalesef.

Reklamveren iş talep eder, sunum sırasında talebi revize eder ve her zaman her işi acildir. Proaktif olunmasını bekler, toplantı saatlerini kendine göre düzenler, sabah arar ve akşam yayına çıkılmasını bekler. Sonra ajansa yaratıcı değil der. Sorumluluk almaktan kaçınır, üstelik yaratıcı işe mekanik revizyon vererek fikri özünden bağlamından koparır, bilgiler markanın temsilcileri ve yöneticileri arasında kaybolup gider. Ve üst düzey yöneticinin katıldığı biz bunu mu istemiştik diyen toplantılar ise son vuruşu yapar. 

Ajans ise zaman zaman sanat yaptığını sanarak çalışmaya başlar ama günlerce uğraştığı şeyin bir sabun köpüğü olduğunu çok sonra anlar, üstelik bu süreçte birçok fikri çöp kutusuna atmıştır. Bitmeyen çalışma saatleri, gerginlikler, yine ve yeniden çalışmalar, acil kodu, unutulan ve kaçırılan tüm aile buluşmaları ve özel günler derken herkes tatlı bir stres topu haline gelmiştir o tarafta. Ve tabi hem ajans hem de marka takımları ile ego savaşları. 

Ve aslında yukarıdakiler, aşağıdakilere mecbur olduklarını, 

Aşağıdakilerin de patronun yukarıdakiler olduğunu kabul etse hayat çok kolay olacak. 

Didişmeler bitecek, süreç planlı işleyecek, sık sık açılan konkurlar sona erecek, uzun ve güvenli bir ortamda mutlu bir ilişki yaşanacak. İki kurum aslında sadece ve sadece marka için var olduklarını ve asıl patronun marka olduğunu anladığında hayat bayram olacak. 

Sonuçta; kan uyuşması ile başlayan ilişki; saygı, güven, adil yaklaşım, bilgiye inanç ve dürüst süreç yönetimi ile devam ederse aşılmayacak engel kalmaz. Marka sahibi ne istediğini bilir ve doğru anlatırsa, ajans en iyi sonucu almak üzere tüm kaynaklarını en verimli şekilde kullanacaktır. 

Gelsin başarı, gelsin pazar payı, gelsin ödüller. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir