Geleceğe dair öngörülerde bulunmanın kaçınılmaz sonu yanılmak. Hele ki değişim hızının bu kadar arttığı çağda hepimiz yanıldık, yanılacağız. Yanılmak, aslında yıkım değil aksine beklenmeyene uyum sağlama esnekliği.
Son dönem toplumda güçlü izler bırakması beklenen kimi teknolojiler bu etkiyi yaratamadı. Metaverse, artırılmış gerçeklik, NFT ilk akla gelenler. Dijital oyun ve fiziksel dünyayı birleştiren PokemonGo saman alevi gibi söndü. COVID 19 döneminde hızla yayılan Clubhouse sohbet odaları etkisini sürdüremedi. Dijital dünyada çığır açan yepyeni gerçekler çıkmadı karşımıza. Google, Meta, Apple, Microsoft, Amazon 2019’da dünyanın en değerli 6 şirketinden beşiydi, 2024’te de bu tablo değişmedi.
COVID 19’dan sonra toplumsal hayatın, iş dünyasının geri dönmeyecek şekilde değişeceğini varsaydık. Şimdi ise ne sosyal mesafe kaldı, ne de uzaktan çalışma ana akım iş modeli olmayı koruyabildi. Devri sona erdi sanılan Trump dahi geri döndü.
Yapay zekâ son dönemin en büyük gücü ve nereye gideceğini birlikte göreceğiz. Yapay zekâ ile metin, görsel, video gibi formatlarda içerik üretimi kolaylaştı. Kod yazmak gibi işlere verimlilik, hız ve kalite getirdi. Ancak kendisine henüz tamamen güvenemiyoruz. Yanlış yanıtlar veriyor, yanılsamalar yaratıyor. Hesap makinesinin, bilgisayarın, otomasyon sistemlerinin, yazılım çözümlerinin geldiği hatasızlığa erişmesi için zamana ihtiyacı var. Öte yandan yapay zekâ evreninde gelişme hızı, önceki teknolojilerden çok daha kısa zaman alacaktır.
Yukarıda bahsettiğim dünyanın en değerli 6 şirketi listesindeki “olağan şüphelilerin” arasına yeni katılan, yapay zekâ devriminin işlemci gücünü sağlayan NVIDIA oldu. Bilgisayar, mobilite, nesnelerin interneti devrinin arkasında Intel vardı, yapay zekâ sıçramasının arkasında NVIDIA, TSMC, ASML gibi çip üreticileri var.
Son 25 yılın teknolojik devrimlerinde, donanım alanındaki gelişmeyi, bağlantı hızını ve toplumdaki eğilimleri doğru okuyanlar tarih değiştiren çıkışlar yaptılar.
1990’larda bilgisayarı ancak internet kafeler ve bilgisayar laboratuvarlarında kullanabiliyorduk. Bilgisayar kişiye ait değildi ve bu ortak cihazlarda, 56k hızında internet bağlantısı ile mümkün olan iletişim mIRC, ICQ gibi metin tabanlı sohbet programlarıydı.
2000’lerin başında kişisel bilgisayar ve internet evlere girdi. Hızla yaygınlaşan bir donanım da dijital kameralar oldu. Bu donanımı, artan DSL bant genişliğiyle beraber yorumlayan dönemin girişimcileri YouTube gibi bir video platformunu yarattı.
Bir sonraki sıçrama, hane halkının ortak bilgisayarından bireye ait laptoplar ve evin her köşesinde bağlantı sağlayan Wi-Fi oldu. Bu sayede internet kişisel bir deneyime dönüştü. Facebook gibi bireye göre özelleşen sosyal ağlar bu dönemde inşa edildi.
İki kameralı akıllı telefonlar ve mobil internetin üzerine Instagram, çoklu ekranların ve fiber hızında bağlantının üzerine Twitch gibi yayıncılık platformları doğdu. Ve bu sıçramaları dönemin dev şirketleri değil, çevik girişimler yaptı.
Şimdi elimizde yapay zekâ ve 5G bağlantı hızı var. 2025 ve ötesinde bu gerçeklerin üzerine yeni deneyimler beklemeliyiz. Yapay zekânın ilk çıkışlarının da çevik bir startup olan OpenAI’dan gelmesi aynı örüntünün sürdüğünü gösteriyor. (Microsoft Open AI’a yatırım yaptı.)
Yapay zekânın, hem devlerin hem de yeni oyuncuların elinde büyüyeceği artık öngörü değil gerçek. Ancak bu gerçeğin ne yöne evrileceğini siyasi tercihler belirleyecek. Yapay zekânın bazı işleri üstlenmesiyle, daha rahat koşullara sahip özgür çalışanlar yaratılabilir ya da bu topluma işsizlik olarak dayatılabilir.
Sosyal ağlar, içerik üreticisi, sosyal medya uzmanı gibi yeni iş kolları yaratırken bir yandan da ciddi bir yorgunluk yarattı. Oxford Üniversitesi tarafından yılın sözcüğü olarak seçilen “beyin çürümesi” sosyal medyanın topluma faturası. İnsanların özgür iletişim kurup, sınırları ortadan kaldırmasını umduğumuz sosyal medya, devletlerin baskı ve manipülasyonuna, markaların reklam alanına dönüştü. Yapay zekânın güçleneceğini biliyoruz ama kritik nokta hangi doğrultuda ilerleyeceği, topluma faturasının ne olacağı. Bunu devlet ve şirketlerin tercihleri, çalışanların ve toplumun tepkileri belirleyecek.
Son olarak, paranın tahtının sallanmaya devam edeceği bir gelecek bizi bekliyor. Güçlü ve zengin markaların tahtını son 10-15 yıldır bağımsız sosyal medya içerik üreticileri salladı. Ancak markalar sosyal medya kanaat önderlerinin başarısını reklam ve işbirlikleri yoluyla kullanabilir oldu. Takipçi, beğeni ve etkileşim para yoluyla kiralanabiliyor. Sosyal ağlar, paranın tahtını kalıcı biçimde sarsamadı.
Kripto paralar geleneksel paranın egemenliğine sekte vurabilirdi. Ancak o da olmadı, geleneksel ekonomiler kripto paralarla savaşmaktan vazgeçip onları ehlileştirdi. Şimdi ise sürdürülebilirlik, markaların doğaya ve topluma etkileri önem kazanmakta. Her ne kadar karbon borsaları gibi oluşumlarla, sürdürülebilirlik imgesi parayla alınabilir gibi görünse de, sahici bir çevresel ve toplumsal sürdürülebilirlik ancak