Boyner Büyük Mağazacılık CEO'su Eren Çamurdan, yoğun iş hayatını tenis ve film izleme tutkusu ile dengeleyen bir lider. Tenisin stresini azaltıp odaklanmasını sağladığını, film izleyerek ise zihnini dinlendirdiğini dile getiren Çamurdan’ın ilham veren hikâyesi sizlerle…
Tenis ile hayatı dengelemenin sırrı: Anda kalmak
Kendimi oldukça yoğun bir tempoda çalışsa da tutkularının peşinden giden, ailesine, arkadaşlarına ve kendisine vakit ayıran, kısaca hayatı dengede yaşamaya çalışan biri olarak görüyorum. Hayattaki bütün ilişkilerin, tıpkı doğanın bir dengesi olduğu gibi dengesi var. Ben de bu dengeyi çok iyi kurduğumu düşünüyorum. Hangi taraf fazla ağırlaşırsa bir yerde denge bozuluyor.
Şimdi hayatta kurduğum dengenin içerisinde kısa veya uzun olması fark etmeksizin kendime ayırabildiğim değerli zaman aralıklarında kendi oyun alanımı kuruyor, o oyunun tadını çıkarıyorum. Bu özgürlük alanlarımın rutinleri ise son birkaç yıldır kendimi iyi hissettiğim “tenis” ve hayatım boyunca vazgeçemediğim “film izleme tutkum”.
“Pandemiden önce hayatıma kattığım, “keşke çocukken başlasaydım” diyerek pişmanlığını yaşadığım tenis, şu an hayatımda önemli bir yere sahip”
İlkokul itibarıyla üniversite sonuna kadar lisanslı olarak basketbol ve futbol oynadım. Üniversiteden sonra ne yazık ki yoğun iş hayatından dolayı sporu sürdürülebilir kılamadım. Ancak son yıllarda düzenli olarak fitness yapmaya özen gösteriyorum. Pandemiden önce hayatıma kattığım, “keşke çocukken başlasaydım” diyerek pişmanlığını yaşadığım tenis ise şu an hayatımda önemli bir yere sahip. Tutkuyla ve büyük bir özveriyle tenis oynuyorum. Geç bir yaşta başlamış olsam da geçmişten gelen sporcu altyapım tenisi çabuk öğrenmemi sağladı. Geçtiğimiz yıl lisanslı tenisçi oldum ve resmi turnuva maçlarına katılmaya başladım.
Tenisin odaklanma ve panik olmadan doğru hamleler yapma gerektiren yanını seviyorum, bu yönden iş hayatına da katkısı oluyor. Problemler karşısında panik olmadan, sükunetle, odaklanarak ve kararlılıkla konunun üzerine gidip çözmek iş hayatında da başarı sağlıyor. Bu muazzam sporun bana kattıklarını ünlü tenisçi Novak Djokovic’ten örnek vererek anlatabilirim. Kendisi Rafael Nadal ve Federer’in de bulunduğu bir jenerasyonda gelmiş geçmiş en çok “Grand Slam” kazanmış oyuncu. Djokovic’in maçlarını seyrederseniz kazandığı karşılaşmalar sonrası beynini işaret ediyor. Çünkü tenis son derece güçlü odaklanma gerektiren bir spor. Tenis oynarken dünyayla ilişkinizi o an için kapatmanız ve sadece “an”da olmanız gerekiyor. Djokovic’in maçı kaybedebilecekken tek bir doğru hareketiyle bütün maçı tersine çevirip kazandığı birçok an var.
Tenisi matematiğin en çok çalıştığı sporlardan biri olması açısından da seviyorum. Ayağın ve vücudun duruşu, raketin tutuluşu, raket ve topun buluşma anındaki açı gibi her şey bir denklem üzerine kurulu. Doğru bakış açısı ve duruş tenis maçını kazanmanızı sağlıyor. Tıpkı iş hayatındaki doğru bakış açısının sizi çok daha iyi ve farklı yerlere götürebildiği gibi küçük bir hamle de başarısızlığa götürebiliyor. Bu anlamda tenisin felsefesini ve matematik gerektiren bir odak sporu olmasını seviyorum.
Spora ve tenise olan bu tutkum uzun yıllardır içinde bulunduğum Boyner’in dinamizm DNA’sı ile de örtüşüyor. Boyner’in aktif yaşamla ilişkisi öyle sıkı ki Türkiye’nin en önemli spor giyim destinasyonu olmasından aldığımız güçle geçtiğimiz yıl spor ve iyi yaşam odaklı Boyner Dynamic Fest’i hayata geçirdik. Boyner Dynamic Fest ile binlerce insanı sporla, aktif ve iyi yaşamla, enerjiyle bir araya getirmek için gönüllü olduk. Bu sene ikincisini 28-29 Eylül’de Bonus Parkorman’da gerçekleştireceğimiz festivalimizde yine binlerce İstanbulluyu ağırlayacağız. Farklı spor dallarından dans etkinliklerine, yogadan zumba ve step bedene ve ruha iyi gelen deneyimler, eğlence, müzik, dans, keyifli atölyelerle dolu bir festival tasarladık. Çocuklarımızı ve patili dostlarımızı da unutmadık, tüm katılımcılara keyifli bir festival deneyimi yaşatacağız.
“Filmleri beni alıp başka dünyalara götürebilmesinden dolayı çok seviyorum ve tabii ki buradan da hayat dersleri çıkarıyorum”
Tenisin haricinde en çok zaman ayırdığım hobim film izlemek. Filmleri beni alıp başka dünyalara götürebilmesinden dolayı çok seviyorum ve tabii ki buradan da hayat dersleri çıkarıyorum. Hatta çevremde birçok kişiden film analizi konusunda çok farklı ve detayları fark edebilen bir bakış açısına sahip olduğuma dair yorumlar almak da beni mutlu ediyor. Gerçekten de her filmde çoğu kişinin göremediği bir derinlik görüyor, bir mesaj çıkarmaya çalışıyorum.
Filmlerin görsellikle bir arada sunduğu dünyada her birimiz farklı düşünsel bir yolculuğa çıkıyoruz. Tek başımıza çıktığımız bu yolculukta hayattaki bazı detayları keşfediyoruz. Açıkçası bu benim için çok keyifli ve anlamlı. Hatta şirket toplantılarımızda da sıkça filmlerden alıntılar yapıyor, örnekler veriyorum. Çünkü iyi bir film sahip olduğu detaylarla hayatı ve insanları anlamamızı sağlıyor, bazı noktalarda ilham veriyor.
En favori filmim “Esaretin Bedeli”. Filmde haksız yere suçlanmış birinin bambaşka bir ortama uyum sağlamak zorunda bırakılması ve bunu başarması beni etkilemişti. Uyum sağlaması ve sonrasında yeni bakış açıları geliştirerek, kendi kurallarıyla kendine yeni bir çözüm yolu yaratmasını çok sevmiştim. Az bilinen bir film olmasına rağmen bir diğer favori filmim ise Robert Redford’un “Castle” filmi. Ordunun başındaki efsane bir komutanın hapishanede geçirdiği süreç ve diğer suçlu askerleri organize etmesi, liderlik anlamında beni çok etkilemişti.
“Medeniyetlerin kuruluşu, ortaya çıkışı, Göbeklitepe’nin dünya çapındaki ünü, oradaki hikâyeler ilgimi çekiyor”
Sıklıkla seyahat ediyorum ve gittiğim şehirlerde işim gereği mağaza gezmeyi seviyorum. Bu ziyaretler sırasında mağazacılık alanında trendlerin neler olduğuna dair farklı uygulamaları gözlemleme fırsatım oluyor. Elbette hikâyesi olan tarihi yerleri gezmeyi ve o hikâyeleri dinlemeyi de seviyorum. İş için gittiğim seyahatlerde de bulunduğum şehrin ruhunu anlayabileceğim, ziyaret ettiğim yeri yakından tanımamı sağlayacak kısa programlara katılmaya çalışıyorum. Yurt içinde ise Güneydoğu yani Mardin, Midyat, Gaziantep ve Şanlıurfa beni son derece etkileyen bölgeler. Medeniyetlerin kuruluşu, ortaya çıkışı, Göbeklitepe’nin dünya çapındaki ünü, oradaki hikâyeler ilgimi çekiyor. Antakya’ya yakın bir bölgede uzun süre yaşadım. Farklı medeniyetlerin aynı bölgede bir arada yaşaması ve yeşermesi, birbirlerine gösterdikleri saygı son derece etkileyici. Böylesi bir zenginliğin ülkemizde olması beni mutlu ediyor ve gururlandırıyor. Buraların dünyaya örnek olan kültürler olduğunu düşünüyorum.