İyi markalar, iyileştiren markalar, iyiliğin markaları

Sürdürülebilirlik konuna yeni yaklaşım…

Sürdürülebilirlik konusunda, sürdürülebilir markalar konusunda hep kafam karışmıştır. Sözgelimi, bir market hayal edersek, marketin enerji tüketimini düşürmesi sürdürülebilirlik konusunda atılmış bir adımken; marketin enerji tüketimini azaltmadan, bitkisel protein kaynaklarını raflarında öne çıkarması da sürdürülebilirlik konusunda atılmış bir adımdır. Öte yandan, marketin istihdamda engelle karşılaşan kişilere istihdam sağlaması veya marketin kooperatif modelinde çalışıp yerel kalkınmanın motoru olması da sürdürülebilirlik konusunun içine dahil edilir. Ancak, tüm bunlar farklı katmanlardaki adımlardır ve tek sürdürülebilirlik şemsiyesi altında zihnimde bir araya getiremiyorum. 

Buna karşın üç katmanlı yeni bir bakış açısı öneriyorum. Bir başka deyişle, sürdürülebilirlik konusuna daha sürdürülebilir bir yaklaşım öneriyorum. Böylece, sürdürülebilirliği, yaşamdan ayrı ve bağımsız olarak görmeyeceğiz, markalar olarak yönümüzü ve nihai hedeflerimizi daha doğru belirleyecek ve olasılıklarımızı genişleteceğiz. 

Bu yaklaşım üç katmandan oluşuyor. İlk katmanda, “iyi marka olmak” var. Yaptığımız her faaliyette, her nasılda iyi olmaktır. İş yapma biçimimizin iyi olmasıdır. İkinci katmanda, “iyileştiren marka olmak” var. İşin (faaliyetlerin) kendisinin iyi olması ve işin yaşama ve yaşamın işleyişine olumlu etki etme halidir. Ve son katmanda, “iyiliğin markası olmak” bulunuyor. Burada, yaptığınız işler; iyiliği büyütür ve iyi başka işlerin doğmasını sağlar. Yaşamda, iyilik dediğimiz, yaşamı iyileştiren işlerin kendisi bu katmandadır. 

Gelin, her katmana biraz daha yakından bakalım

  • İyi Markalar: İyi markalar, “nasıl” sorusunu “iyi” şeklinde yanıtlarlar. Yaptığımız her işi iyi şekilde yapıyorsak, yaptığımız her işe, işin kendisinden bağımsız olarak iyilik katıyorsak, iyi marka olmak için adım atmışızdır. Yaptığınız işten bağımsız olarak, enerji tüketimimizi azaltmak, ambalaj ihtiyacımızı azaltmak veya temsilde zorluk yaşayan grupları istihdam etmek, bizim iş yapış şeklimizi iyileştirir ve bizi daha iyi bir marka olmaya yaklaştırır.
  • İyileştiren Markalar: Bu katmanda, odağımız yaşama kayıyor. Yaşam, yaşamın işleyişi ve yaşamın büyük sorunları içinde alabileceğimiz roller, yapabileceğimiz katkılar ve iyileştirebileceğimiz şeyler bu katmandadır. Sözgelimi, dünyanın, sürdürülebilir şekilde beslenme problemi vardır ve bunun çözümü olarak da hayvansal proteinlerden bitkisel proteinlere bir geçiş gerekliliği vardır. Market örneğimizden devam edersek, markette, bitkisel proteinlerin öne çıkarılması ve bitkisel proteinlere fiyat avantajlarının sunulması, bir bakıma, dünyanın beslenme probleminin çözümünün bir parçasıdır. Marka da, yaşamın beslenme problemini iyileştiren bir marka olma rolünde adım atmıştır. İyileştiren markalar, yaptıkları işin kendisinin iyi olmasını ve iyileşmeye hizmet etmesini sağlarlar. 
  • İyiliğin Markaları: İyiliğin markası olmak, yaptığın işin iyi olmasından ötede, yaptığın iş, iyilikler üretir. İyi işlerin yapılması için bir alan sağlar. Yine market örneğimizden devam edersek, bitkisel proteinleri öne çıkaran marketimiz, eğer, sözgelimi, “bitkisel proteinleri öne çıkaran marketler birliği” diye bir oluşum kurarsa, her marketin, bitkisel proteinleri nasıl ve ne şekilde öne çıkarabileceği bilgisini yayarsa, diğer tüm marketlerin iyilik yapmasını kolaylaştıran bir araç sunarsa, bu onu iyiliğin markası yapar. Çünkü, bu durumda, marka, sadece iyileştiren bir iş yapmamıştır, aynı zamanda başka iyileştiren işlerin de ortaya çıkması için kolaylaştırıcı olmuştur. 

Bu katmanları isimlendirirken “iyilik” gibi jenerik bir kavram kullandım. Her kültürün, her işin iyilik tanımı ve iyilik biçimleri birbirinden farklıdır. Buradaki belirsiz sınırlar, bir şey dikte etmiyor, bir standart önermiyor ve her iyilik tanımı ve biçimine uygulanabilir bir çerçevedir. Son olarak, yaptığımız şeyleri tek bir katman ile sınırlandırmak zorunda değiliz. Yaptığımız her şey, belli oranda iyi marka, belli oranda iyileştiren marka ve belli oranda iyiliğin markasına yöneliktir. Yaptığımız işlerin etkisini değerlendirirken bu üç katmanı da göz önüne almalıyız. 

Yıllar önce yönetim gurusu Peter Drucker, iş dünyasında başarı kavramını, işi doğru yapmak (etkililik) ve doğru işi yapmak (etkinlik) olarak iki boyutta tanımlamıştı. Sürdürülebilirlik düşüncesinde de benzer bir ihtiyacın olduğunu düşünüyorum. Her sürdürülebilirlik çabası aynı değildir ve aynı şekilde sınıflandırılamaz. Önerdiğim, “iyi markalar, iyileştiren markalar ve iyiliğin markaları” çerçevesi, bu kapsamda sürdürülebilirliğe daha faydalı bir bakış açısı arayışıdır.

İyiliğin markası olma nihai yolculuğunda, bu konuyu birlikte düşünebilmek ve geliştirebilmek dileğiyle. İyiliklerle…

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]