İletişimsizlik Problemini Reklamcılar Giderebilir!

Bu sizin için ne kadar önemli bilmiyorum ama terimlerle sorunu olan bir ülkede yaşadığımızı hatırlatmak isterim. Sadece terimlerle değil aslında toplumun yeni “şey”lere ve “farklı” insanlara karşı bir alerjisi var. Bu da doğal olarak iletişimsizlik problemini doğuruyor. Diğer bir ifadeyle iletişim enflasyonu yaşıyoruz.

Toplumun gıcık kaptığı bu “farklı” insanlar eğer meslek sahibiyse çalıştıkları şirkette sürekli “terfi” alıyorlardır. Öte yandan bu “farklı” insanlar öğrenciyse diğer öğrencilerin konuşmaya dahi çekindiği profesörün asistanı oluyorlardır. Hepsi bir yana bu “farklı” insanlar girişimci ise kısa süre sonra bir melek yatırımcı tarafından destekleniyorlardır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu “farklı” insanlar bir fastfood firmasında ayın elemanı da olabilir, ülkenin en önemli yayınevi tarafından kitabı basılan bir romancı da olabilir. Kısacası bu “farklı” insanları diğerlerinden ayıran özellik “başarı”dır.

Batı’dan farklı olarak bizdeki “farklı” insanlar ne yazık ki kariyer basamaklarını aşmak için sırtını marjinalliğe dayamak zorundadır. Çünkü toplum başarılı insanı aşağı çekmek için var gücüyle uğraşmaktadır. Başta söylediğim gibi kavramlarla sorunu olan bir milletiz ve başarılıya / zengine karşı bir alerjimiz var.

Ekonomi ve siyaset dönemden döneme renk değiştiriyor ve fakat toplumun genel huyu asla değişmiyor. Başarıya ve zengine her daim gıcığız… Sermaye yeşil de olsa kızıl da olsa sonuç aynı... Çünkü toplum çoğunlukla muhalif olmayı tercih ediyor. Siyaset, ekonomi, tarım, eğitim ve teknolojide mehter gibi iki ileri bir geri yürümemizin sebebi budur.

Biraz daha deşersek bunun temelinde “iletişimsizlik” yatar.

iletisim

Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsündeki sığ tartışmaları hep yadırgamışımdır. Daha sonra oradaki vekillerin halkı temsil ettiğini hatırlayınca, iktidar ve muhalefetin ekranlar karşısında birbirine hakaret etmesini olağan karşılıyorum. Çünkü bizler de sosyal yaşantımızda en az meclisteki milletvekilleri kadar birbirimize karşı acımasız davranıyoruz. Düşünmeden, pervasızca, laf olsun torba dolsun mantığıyla konuşup genel huzuru bozmak için uğraşıyoruz.

Geçenlerde Bakırköy’den otobüse bindim. Bahçelievler’e gidecektim. Otobüsün en öndeki koltuğu ne tek kişilik ne de çift kişilik... (Belediye bu koltuğu yolcular kavga etsin diye yapmış olmalı.)

Koltukta bir bayan oturuyordu ve yanında az da olsa boşluk vardı. Bayanın yanında ayakta duran bir başka bayan ona sert çıkarak, oturmak istediğini eğer biraz kenara kayarsa birlikte oturabileceklerini söyledi. Tam bu sırada arkalardan bir amca o koltuğun tek kişilik olduğunu oturan bayana saygı gösterilmesi gerektiğini söyledi. O amcanın çaprazındaki yaşlı bir bayan ise koltuğun 1,5 (bir buçuk) kişilik olduğunu söyleyerek amcaya laf attı ve ayaktaki bayana destek çıktı.

“Otobüste tehlikeli gerginlik” manşetini hak eden bu niteliksiz diyalog son bulmadan indiğim için en son neler olup bittiğini bilmiyorum. Hoş, zaten konumuz bu değil. İletişimsizliği ve karmaşanın hayatın her alanında bizi esir aldığını göstermeye çalışıyorum.

Toplumda kanayan yara halini alan “iletişimsizlik” problemine karşı sosyologların ne tür çalışmalar yaptığını çok merak ediyorum. İletişimsizlik problemi doktora tezi konusu olacak derecede detaylı bir araştırma gerektiriyor.

Hepsi bir yana şunu kabul edelim ki biz milletçe bir “iletişim enflasyonu” yaşıyoruz. Yani üretmediğimiz kadar tüketiyoruz. Düşünce üretmeden sözcük tüketiyoruz, bilim üretmeden bilgi tüketiyoruz, saygı üretmeden hoşgörü tüketiyoruz. Ve tüm bunlar iletişim enflasyonuna neden oluyor.

Zengine, başarılıya kısacası yarışı önde götürene çelme takmak, onu centilmence tebrik etmekten daha kolay geliyor.

İletişim enflasyonuna yalnızca sosyologlar, yazarlar, gazeteciler, milletvekilleri çözüm üretemez.

Bana kalırsa bu hastalığın tedavisinde biz reklamcıların da sorumluluğu büyük. Ürettiğimiz motto, çizdiğimiz görsel, hazırladığımız jingle, yazdığımız reklam metni ve bunları sunum şeklimiz, iletişim enflasyonunun tedavisi için alternatif tıp niteliği taşıyor.

Bu bağlamda söyleyebiliriz ki nitelikli reklamlar, marka – tüketici ilişkisi için önemli olduğu kadar toplum - insan ilişkisi için de önemlidir.

Kulağa tuhaf gelse de önceliğimiz, topluma, insanı sevdirmek olsun. Gerisi kolay.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir