Standartların ötesini hedefleyen ve hedefi tutturan her pazarlama stratejisi benim için kıymetlidir. Fikir herhangi bir ajans veya markadan çıkmış olsa da ben o projeye şapka çıkarırım. Bunu yalnızca bir reklamcı olarak veya marka yöneticisi olarak söylemiyorum. Bunu aynı zamanda bilinçli bir tüketici olarak da söylüyorum.
Markayı yerinde saydıran reklam anlayışına, beceriksizce ve öylesine hazırlanmış reklam metinlerine ve 1990’larda dahi görülmemiş kalitesizliğe sahip niteliksiz görsele bilinçli bir tüketici olarak asla tahammülüm yok. Ayrıca kandırılmaya ve bekletilmeye de tahammülüm yok. Ve biliyor musunuz milyonlarca insan artık böyle düşünüyor.
Bunu anlattım çünkü markalar, karşılarında sıradanlıktan hoşlanmayan bir kitle olduğunu bilsin. Özellikle marka yöneticileri, markanın hedef kitlesini tanımak ve daha da ötesi genel tüketici kitlesinin bu bakış açısına sahip olduğunu anlamak zorundadır.
Ne yazık ki sıradanlıkla işleri idare etmeye çalışanlar var. Oysa basit adımlarla çok nitelikli pazarlama hamleleri gerçekleştirilebilir.
Reklam sektörü, teknolojiyle eş zamanlı olarak kendini yenileyen, daima bir adım öteyi “hisseden” bir sektördür. Kalıplaşmış ve sonu tahmin edilen PR stratejileri zamanla reklam verenleri bunaltıyor. Çünkü PR için belirlenen bütçe çöp oluyor. Böylece tüketiciye dokunmak için gerçekleştirilen PR çalışmaları tam aksine tüketiciyi markadan soğutuyor.
Reklamcıların bir kısmı tüketiciyi: “biz ne verirsek tüketici onu kabul eder” olarak görüyor. Ben bu hastalıklı görüşe kesinlikle katılmıyorum. Tüketici “yeniyi seviyor.” Ancak şu ayrıntıyı unutmamak gerekir ki tüketicinin bilinci ve kalite algısı her geçen gün gelişiyor. O nedenle tüketici artık her “yeni”yi de kabul etmiyor. Durum böyleyken tüketici niçin “ne verirsek kabul eder” olsun?
Evet, “tüketici kalıpları” eskisi gibi kategorize edilemiyor. Markaların, marka yöneticilerinin ve reklamcıların işi zor.
Bu arada tüketicinin eskiye nazaran daha bilinçli olmasının dışında bir şey daha var; her tüketici başlı başına bir kanaat önderi. Örneğin ürün veya markayla ilgili beklentisi karşılanmadığında Twitter’da ürün / marka hakkında yazabiliyor. Bu da markayı zor duruma sokabiliyor. Hazindir ki markalar bu gerçeği de genellikle unutuyor veya göz ardı ediyorlar.
Peki tüketiciyi heyecanlandırmak, tüketiciyi mutlu etmek, tüketiciyi eğlendirmek kısacası tüketiciye dokunmak için ne yapmak lazım?
Birkaç paragraf önce belirttiğim gibi, markalar basit adımlarla nitelikli pazarlama hamleleri gerçekleştirmeliler.
Gerçek zamanlı pazarlama (real time marketing) son birkaç yıldır “standartların ötesini hedefleyen pazarlama stratejisi” olarak listedeki yerini aldı.
Mazisi daha eskilere dayansa da dijital platformların bu denli yoğun kullanıldığı ve gündemin her an çok yoğun olduğu 2010’lu yıllar “gerçek zamanlı pazarlama”nın altın çağıdır diyebilirim.
Ağustos 2014’te gerçekleştirilen “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri”nde adaylar Twitter’da; “oy vermek” ve türevinde yazılan “tweet”leri anında yanıtlayıp bir real time marketing örneği sergilediler.
Gerçek zamanlı pazarlamaya örnek olarak şu an aklıma gelenler arasında; Whatsapp’ın “mavi tik”i ve Dünya Kupası’nın sürpriz maçı, Brezilya – Almanya karşılaşması var. Bu örnekleri genişletmek mümkün… Güneş tutulması, uzaydan gelen sürpriz sinyal, dolunay, uluslararası spor müsabakaları, olimpiyatlar, Oscar ödülleri, vizyona giren bir film, dizi, Youtube’da çok izlenen ilginç bir şarkı, hatta bir elbisenin rengiyle ilgili tartışma vs... Bunlar gibi ulusal ve uluslararası gündemde yer edinen olay ve durumlara göre gerçekleştirilen ve marka kimliğine uygun kreatif içeriklerle desteklenen pazarlama modeline real time marketing diyoruz.
“Gerçek Zamanlı Pazarlama” Neden Önemli?
Gerçek zamanlı pazarlama için tek iletişim kanalı hiç şüphesiz sosyal medya… Sunduğu cömert imkânlarla markaların, hedef kitleye en hızlı şekilde ulaşmasını sağlayan bu yeni nesil iletişim aracı, iyi kullanıldığında milyon dolarlık geleneksel PR stratejilerini dahi sollamaktadır.
Peki bir marka için“gerçek zamanlı pazarlama” neden önemlidir?
Çünkü tüketici yaşayan, nefes alıp veren, gülümseyen, üzülen, eğlenen, ilgi isteyen, tatmin eden, tatmin olmak isteyen, sinirlenen, merak eden, sürprizlerden hoşlanan ve sürpriz yapan, iletişim kuran, herkes gibi davranabilen, herkes gibi konuşabilen, herkes gibi hata yapan ve fakat en nihayetinde “marka” olduğunu hissettiren yani konumunu ve disiplinini daima muhafaza eden markalardan hoşlanıyor.
Öyleyse bir marka, insanlar arasında espri konusu olan bir “mavi tik”i tiye alabilmeli. Bir doğrudan satış veya doğrudan iletişim taktiği olarak tanımlayabileceğimiz “real time marketing”, markanın hedef kitlesinin yoğun olarak yer aldığı sosyal mecralarda (yani hemen hepsinde) yer alarak gerçekleştirdiği bir pazarlama taktiğidir.
Aktüeli yakalamak, gündeme göre creative içerik üretmek, hepsinden öte müşteri hareketlerini gözlemlemek gerçek zamanlı pazarlamanın olmazsa olmazlarıdır.
Gerçek zamanlı pazarlamada tek amaç var; farkındalık oluşturmak...
“Farkındalık” sözcüğünü küçümsemeyin, zira markalar reklam ajanslarına tonlarca parayı farkındalık oluştursunlar diye ödüyor. Yoksa marka kendini hatırlatmak için bilboardları veya basitçe hazırlanmış bannerları tercih eder. Fakat bilboard veya banner ile farkındalık oluşturamazlar.
Lafın kısası; tüketici her an hoşnut olmak istiyor.
O halde sevgili marka, sana tavsiyem; doğru yerde, doğru zamanda ve doğru kelimelerle müşteriye ulaş.
Unutulmaması gereken bir şey daha var; gerçeği ve zamanı yakalayan yani gerçekle ve zamanla koordineli olabilen markalar tüketicinin algısında hak ettiği konuma oturur. Real time marketing bahane, tüketiciye dokunmak şahane…