Küresel markalar için çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık yalnızca bir sosyal sorumluluk alanı değil; aynı zamanda itibar yönetiminin ve medya görünürlüğünün de kritik bir parçası haline geldi. İletişim ölçümleme şirketi Onclusive'in yayımladığı “Brand Influence 2025” raporu, bu alanda öne çıkan şirketleri ve sektörel eğilimleri gözler önüne seriyor.
Listenin zirvesinde Johnson & Johnson, American Express ve Apple gibi küresel devler yer alıyor. Bu şirketler yalnızca DEI programlarını hayata geçirmekle kalmıyor, aynı zamanda bu politikaları stratejik iletişimlerinin merkezine yerleştirerek medya etkisini en üst düzeye çıkarıyor.
Raporun dikkat çeken bulgularından biri, medya etkisi açısından en güçlü ilk 10 markanın büyük ölçüde ABD ve İngiltere merkezli olması. Bu durum, Anglo-Sakson şirketlerin kurumsal anlatılarına çeşitlilik odaklı yaklaşımları daha erken entegre ettiğini ve bu alanda uzun soluklu stratejiler geliştirdiğini gösteriyor.
Etkisini çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık politikalarıyla gösteren markalar
Sıra Marka Puan
1. Johnson & Johnson 89
2. American Express 89
3. Apple 89
4. Tesco 78
5. Unilever 77
6. UPS 76
7. Tesla 76
8. P&G 74
9. Mastercard 70
10. Louis Vuitton 70
Özellikle Johnson & Johnson, yönetim kademelerinde kadın temsilini artırmak ve STEM alanlarında kadınları desteklemek gibi hedeflerle dikkat çekiyor. Apple ise hissedarların DEI programlarının kaldırılmasına yönelik teklifini reddederek bu alandaki taahhütlerini sürdürme sinyali veriyor.
Bölgesel dinamikler ve sektörel eğilimler
DEI politikalarının medya yansımaları bölgesel farklılıklar da gösteriyor. ABD merkezli şirketler sürdürülebilirlik söylemleriyle öne çıkarken, Avrupa ve Asya’daki markalar DEI anlatılarına giderek daha fazla ağırlık veriyor. Moda, teknoloji ve hızlı tüketim ürünleri sektörleri ise bu dönüşümün en görünür aktörleri arasında yer alıyor. BP ve Tesco gibi firmalar, medya görünürlüğü ve etki yaratma konusunda dikkat çekici örnekler sunuyor.
Geri adımlar ve tartışmalı süreçler
Ancak DEI politikaları her zaman ilerlemeyle anılmıyor. ABD’de bazı şirketler, özellikle siyasi atmosferin etkisiyle bu alandaki yatırımlarını azaltmaya başladı. Meta’nın DEI ekibini tamamen dağıtması, bu politikalara yönelik şirket içi uygulamaların geleceğine dair soru işaretleri doğurdu.
Bu gelişmeler, DEI'nin kurumsal ajandalarda nasıl konumlandığını yeniden tartışmaya açarken, markaların bu alandaki kararları hem medya hem de kamuoyu tarafından yakından izleniyor. Kapsayıcılık ve eşitlik söylemleri, sadece kurum içi kültürlerin değil, aynı zamanda markaların toplumsal itibarlarının da belirleyicisi olmaya devam ediyor.