Bir İdam Mahkumunun Son Sözünden Marka Sloganına; Gerçek Yaratıcılık

Bugün efsane slogan 'Just Do It'in ortaya çıkışı ve gerçek yaratıcılık hakkında kısa bir tarihi gezi yapacağız. Gerçekten yaratıcı olmak aslında nedir ve 'Just Do It' ile ne ilgisi var?

Gary Gilmore 1977'nin Ocak ayında iki kasiyeri soğuk kanlılıkla öldürdüğü için idam cezasına çarptırılmıştı. Son sözü ise "Let's do it" (Hadi yapalım şunu) olmuştu.

1988'de reklamcı Dan Wieden bu son sözü gazetede okuduğunda "Just do it" olarak değiştirilse küçük ayakkabı firmasını reklam şirketlerine kazandırabileceğini ve beraber çok güzel işler yapabileceklerini düşündü. Şimdi bu küçük ayakkabı firmasını hepimiz biliyoruz: Nike. Yani Nike'ın bu sloganı ölen bir adamın son sözlerinden geliyor.

Yaratıcılık aslında sadece doğru bağlantıları kurmaktır. Hem de çoğunlukla mantıklı görünmemelerine rağmen. Steve Jobs bu konuyla ilgili şöyle der; "Yaratıcılık bağlantıları bulmaktır. Yaratıcı insanlara bir şeyleri nasıl yaptıklarını sorduğunuzda biraz suçlu hissederler çünkü onlar aslında bir şeyleri yapan değil görenlerdir. Bir süre sonra her şey onlara apaçık görünür. Bu yüzden onlar tecrübeleriyle yeni şeyleri sentezleyip bağlayabilirler."

Reklam yazarı Damon's Brain gerçek yaratıcılık ile ilgili düşüncelerini şöyle aktarıyor;

Nike örneği ve Steve Jobs alıntısını yaptım çünkü yaratıcılıkla ilgili konuşmak istiyorum. Benim için onlar gücü ve sezgi problemini gösteriyor. Güç, devasa bir sıçrayışla iş kurabilme ve başarılı olabilme gücü. Problem; kopyalarının olmasının neredeyse imkansız olması. Bir ayakkabı şirketinin bütün kasabaya "Just do it" yazılı bir tabela astığını hayal edin. Çözüm süreci denemek ve kopyalamaktır. Böylece Amerika'daki her idam mahkumunun son sözlerini alabilirler. Sanırım bunun nasıl hüsranla sonuçlanacağını görebilirsiniz. Evet genellikle reklam sektöründe olan budur.

Yaratıcı olmakla ilgili asıl problem de budur: Bir şeyleri nasıl yaptığını her zaman bilemezsin. Bu da seni güvensiz, zayıf ve biraz suçlu hissettirir. Bu yüzden birçok yaratıcı kendini düzenbaz gibi hisseder. Bu sebeple yaratıcılık için mükemmel ortam çok önemlidir. Üzerinde oynamaya ve en önemlisi tekrar denemeye bu ortam müsade eder. Bu ortam sadece fiziksel bir mekan değil, beynin yaratıcı fonksiyonlarını çalıştırabilecek, yaratıcı kişinin bakış açısını geniş tutabileceği zihinsel bir ortam olarak da düşünmemiz gerekir.

Benim diğer düşündüğüm şey ise sezginin bu süreçler içinde nerede olduğuydu. Belki bu aptalca bir soru. Sezgi asla bir sürecin içinde olmamalı, olmalı mı? "Just do it" gibi bir fikir asla 15 adımlık bir süreci geçemezdi. "Olabileceğinin hepsi ol" gibi saçma bir hal alırdı. Süreçler gibi fabrikasyon sistemle her şeyin fazla tutarlı olduğunu kimse fark ediyormuş gibi gözükmüyor. Ama öyle. Her şey aynı gözüküyor, her şey kulağa aynı geliyor.

'Reklamcılıkta fark yaratmamak intihardır.'

Bu, tüm zamanlar için geçerli bir Bill Bernbach alıntısı. Çok uzun zaman önce söylendi. Hala doğru olduğuna inanıyorum.

Pürüzsüz bir süreç ve harika bir prodüksiyon aynı şey değildir. Birçoğu öyle diyor olsa da sizi bir adım öteye taşımaz. Büyük işler sezgiye yer ayıran işlerden çıkar.

İnsanların yaratıcılığını bir matrise çevirmeye çalışsalar da gerçek yaratıcılık o matristeki aksaklıktır.

Bu böyle işler.

Ve bu yüzden bu kadar değerlidir.

Kaynak: Damon's Brain.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir