Aşırı İletişimden Zafiyet Geçireceğiz !

“Bir tefritten kalkıp bir ifrata varma” deyimini bilenleriniz varsa, günümüzdeki pazarlama iletişiminin de geldiği nokta tam da bu…

Yıllar önce teknoloji henüz bu kadar devleşmemiş ve geleneksel medya revaçta iken, gazetelerin en önemli satış politikası ya doğrudan tencere - tava dağıtmak ya da kupon biriktirip birşeyler satarak gazete tirajlarının artmasını sağlamaktı. O dönemlerde sözcükler azdı ve pazarlama adına bu kadar süslü cümleler kurulamıyor, zaten kurulsa da bu cümleleri aynı anda bütün dünyaya yayacak iletişim araçları kısıtlıydı. Kelimenin tam anlamı ile, aslında bugün bildiğimiz manada pazarlama diye birşey yok veya yok denecek kadar azdı.

Talep çok, arz ise azdı. 1900’lü yıllara gelinceye kadar üretim oldukça önemli ve işletmeler de ürün odaklı idi. 1950’li yıllara gelindiğinde ise işletmeler satış odaklı hale geldi veartık müşteriler “ne bulursam, onu alırım” diyorlardı. 1980’li yıllar ürün ve hizmet çeşitliliğinin müşterilerin genel eğilimini “neyi alabilirsem onu alırım” biçiminde değişti. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise müşteri ilişkileri ve çift yönlü iletişim kavramı ön plana çıkmaya başladı ve müşteriler de “neyi istiyorsam, onu alırım” özgürlüğü ile hareket etmeye başladılar. Nihayet 2000′li yıllara gelindiğinde ise, müşteri yönelimli bakışı ortaya koyan, müşteri ilişkileri yönetimi oluştu.

Üretimin az olduğu yıllarda, işletmeler için de pazarlama kavramı doğal olarak önemli değildi ve müşteri ile iletişim minimum orandaydı. Tüketici açısından da aslında daha sade bir dünya vardı. Markaların henüz bu kadar bağırmadığı ve sözcüklerin anlamı ile bu kadar oynanmadığı dönemde, tüketici önce ihtiyacını belirliyor, sonra alternatiflere bakıyor ve en sonunda da cebindeki paraya göre hareket ediyordu. Aslında bugün de öyle!

1980’lerde “Serbest Piyasa Ekonomisi” ile Kapitalist düzenin getirdiği o daha çok satmak ve daha çok kazanmak içgüdüsü ile hareket eden işletmeler için pazarlama ve satış yönetimi her geçen gün daha fazla önem kazanmaya başladı ve artık markalar “kim daha çok reklam yapar ve sesini duyurursa, o kadar çok satar” mantığı ile hareket etmeye başladılar. Hal böyle olunca da, bir süre sonra etrafı saran reklam ve sözcükler bulutunun içinden “beni al” diye seslen markalara karşı, tüketici daha da kararlı ve çekingen hale geldi. Herşeye rağmen büyük bir umutla reklam bütçelerini her yıl neredeyse ikiye katlayan işletmeler ise tüketicideki kararlılık yüzünden kısır döngüye girmeye başladı. Çünkü iletişim adına yapılan ve asıl amacı satış olan bu sözcük bombardımanı, tüketicinin beynine ve daha da önemlisi kalbine girmek için yeterli değildi ve tüketicinin kararını değiştirmek hiç bu kadar zor olmamıştı.

Teknoloji ile dünya artık çok küçük. Her türlü erişimi - iletişimi, sorunsuz ve sınırsınız yapmaya muktedir olan teknoloji sayesinde “hareketsiz ve görünmeyen müşteri” sayısı her geçen gün artıyor. Mağazaya gitmeden alışverişlerini istedikleri gibi yapıp, ürünlerini evlerine kadar getirten bu müşteriler konforun doruğunda yaşıyor.

Bugün tüketiciler olarak bizler, artık radyo ve televizyonda reklam görmek istememeye, reklam olan kanalları el çabukluğu ile değiştirmeye, satış amaçlı gönderilen e-posta ve sms’leri silmeye, bir satış temsilcisine telefon numaramızı vermekte imtina etmeye başladık.

BİZLER artık özgür olmak istiyoruz. İletişimin bu kadar yoğun ve iletişim kanallarının birinden kaçarken diğerine yakalandığımız bu dünyada, tek istediğimiz basitlik ve sadelik.

Sevgiyle kalın,

 

 

 

 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir