Sosyal Medyanın Doğurduğu Linç Kültürü ve Kurban Edilen Markalar

Gezi parkıyla başlayan olayların neredeyse 17. gününe girdik. Her anlamda her geçen gün artan şiddet ve gerilim, toplumun tüm yönlerini etkiliyor olsa da, bir konu var ki neredeyse olaya destek verenler kadar, olayı dışarıdan izleyenleri de rahatsız ediyor: medya.

Olayların başlangıcından birkaç hafta önce hatırlarsınız Emek sinemasının yıkılışı nedeniyle bugünle benzer nitelikteki olaylar sonucu, insanlar hemen yakında yer alan Mado'ya sığınmak, atılan gaz bombalarından etkilendikleri için de bir anlamda Mado'dan yardım almak istemişlerdi. Mado'nun göstericilere yardım etmediği iddia edilmişti ve Mado bu olayı her ne kadar yalanlamak amacıyla bir bildiri yayınlasa da, Twitter'da başlayan kıvılcım çok dar bir zaman dilimi içerisinde bir anlamda koca bir yangına dönüştü ve Mado'yu bu alevin ortasında bıraktı. Bu tepki öyle bir zamanlamayla meydana geldi ki, bu günlerin bir provası gibiydi.

Gezi parkı olaylarının ilk gününden itibaren, paylaşımlara hakim olan dürtü tam anlamıyla linçti. İnsanlar eşi bezi görülmemiş bir şekilde - belki de bu tarz olayların ilk defa yaşanıyor olmasından dolayı - tweet atma, retweet yapma eğilimi içine girdiler. Tweetler binlerce retweet almaya, markalar yerin dibine girmeye, kaos havası gittikçe derinleşmeye başlamıştı. Olaya markalar açısından baktığımızda, markaların bu tarz bir krize yeterince hazır olmadıkları açıktı. Daha benzer bir olayın üzerinden bir ay bile geçmemesine rağmen, böyle bir olay karşısında marka olarak nasıl bir duruş içerisinde olunacağı görünüşe göre hiç konuşulmamıştı. Hal böyle olunca da sosyal medya olaylara kimi kurban edeceğini bulmakta zorlanmamıştı: Starbucks, Garanti, Mado ve diğer küçük çaplı birkaç marka.

page_starbucks-kapimiz-polisin-gaz-bombasindan-etkilenen-herkese-aciktir_033723706

Gelelim olayların medya tarafına. 11 Haziran gecesi, Cnn International, taksim olaylarını 3 saatten uzun bir süre canlı yayınladı. Spiker yanlış hatırlamıyorsam, sivri diliyle tanıdığımız Christiane Amanpour'du ve şöyle bir söz etti: Türk halkı medyasına inanmadığı için bizi izliyor. İrdelemek istediğim konu basının taraflığı ya da tarafsızlığı değil, Türk halkının bu medyaya olaylar sonrasında nasıl bakacağı üzerine.

https://twitter.com/okanyuksel/statuses/343342953437216768

Ben tüm bu sürecin insanları sosyal medyaya bir adım daha yaklaştırdığını, özellikle Twitter kullanımını ciddi oranlarda artırdığını ve bu olaylardan sonra da, bu olaylarla birlikte Twitter kullanmaya başlayan kitlenin büyük bir kısmının da Twitter'da kalacağını düşünüyorum. Bunun da ülkemizdeki çift başlı Twitter - Facebook kutuplaşmasında, Twitter'ın daha aktif bir rol oynamasına zemin oluşturacağını düşünüyorum.

Geleneksel medyanın - televizyon kanallarından gazetelere kadar - bu süreçten büyük zarar gördüğünü düşünüyorum ve güvenirliliklerini yitirdikleri kanısındayım. Tüm bu olayların içinde yer alan kitlenin, sayıca sınırlı sayıda olması handikapının yanında, büyük bir çoğunluğunun bilinçli tüketici kimliğine sahip olması, olayların akışını değiştirebilecek nitelikte. Tüketici gözüyle olaylara baktığımda görebildiğim nokta ise markaların reklam bütçelerini bu olaylar çerçevesinde tekrar gözden geçirmeleri üzerine.

Bir kaç hafta önce büyük bir ajansın sahibinin sosyal medyayı hafife alan söylemlerine dayanarak yazdığım " Sosyal medya geleneksel medyanın gazına mı geldi ? " adlı yazıda değindiğim gerçeklerin, yaşadığımız olaylarla kanıtlanması beni sevindiren bir noktayken, o yazımda da bahsettiğim, markaların sosyal medya yatırımlarını artırması konusu ise bugün tekrar gözden geçirilmesi gereken en önemli noktalardan biri. Özellikle markalar tarafından ihmal edilen, arka bahçe olarak görülen Twitter'ın, yeni sosyal medya stratejileri oluşturulurken daha aktif bir pay alması ve markaların Twitter'a verdikleri önemin artması, yeni medya düzeninin özellikle Türkiye ayağında, önemli bir noktayı oluşturuyor.

Toparlarsam eğer son yaşadığımız olaylar ve sosyal medyanın bir linç kültürü doğurması, bu olaylara karşı markaların kriz yönetiminde sınıfta kalması ve büyük oranda repütasyon kaybına uğraması, değişen değerler ve yeni pazar payları, yakın geleceğin farklı markaların savaşına sahne olacağı ön görüsünü yapmamıza zemin oluşturuyor. Ayrıca markaların spontane gelişen olaylara yönelik kriz yönetimi senaryoları oluşturmaları ve bu olaylara yönelik çözümler üretmesi, markaların var olma noktasında büyük önem taşıyor. Yalnızca bir kaç hafta önce buna benzer bir olay yaşınmışken ve bu tarz olayların sosyal medyanın olaya dahil olmasıyla birlikte markaya verdiği zarar ortadayken, bu tarz olaylara karşı markaların strateji üretmemesi çok daha ağır sonuçlara yol açmıştır. Markaların sosyal medyanın gücünü artık tartışmak yerine, bunu kabul eden bir anlayışla hareket etmesi ve olası olaylara karşı stratejiler üretmesi, markanın var olma noktasında geçmişten çok daha fazla önem arz etmektedir.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir