Marka Olmak Yada Olmamak Tüm Mesele Bu !

Hem sanayici bakışın izlerini, hem de şu 50 ülkeye ihracat modelini değiştirelim. İki ülke seçip 2 yıl zarar edelim, sonra bakın nasıl marka oluyoruz oralarda.

Güven Borça ( Marketing Türkiye - Ağıustos )

Marketing Türkiye'nin Ağustos sayısını incelerken Güven Borça'nın yazısına denk geldim. Yazı genel anlamda Güven Bey'in Türk sanayicisine seslenişi üzerineyken, satır arasında beni derin düşüncelere sevk eden bir cümleyle karşılaştım. Alıntı yaptığın cümlede de gördüldüğü üzere Güven Bey, çok sayıda yabancı piyasada bulunmak yerine daha az sayıda ülkede daha spesifik stratejilerle bulunup marka olmanın öneminden bahsediyordu ve Türk sanayicisine seslenirken bırakın 50 ülkede bulunmayı, 2 ülke seçelim, yatırım yapalım marka olalım diyordu.

Bu serzeniş ilk bakışta bir ayrıntı olarak görülse de, Türk insanının markaya ve markalaşmaya karşı tutumunu ele aldığımızda çok boyutlu bir olaya dönüşüyor. Peki Türk milleti genel anlamda marka ve markalaşmaya karşı nasıl bir tutum içerisinde ?

Televizyonlarda, gazete ve dergilerde mutlaka denk gelmişsinizdir. Sanayici/iş adamı yaptığı işlerden ve kazandığı başarılardan bahsederken mutlaya araya bir yere 'dünyanın 50 ülkesine ihracat yapıyoruz.' lafını sıkıştırır, biz de tabir yerindeyse ağzımızı açar büyük bir gururla seyreder/okuruz. Peki 50 ülkede bulunmak, firma stratejisi ve kazancı açısından ne kadar doğru ?

Bu konuya çok uygun bir örnek olacağını düşündüğüm bir marka var: Prima. Türkiye pazarına girdikten sonra tam 5 sene üstüste kar hedefini tuttaramayan ve zarar eden, sonunda 6. sene pazardan çekilmenin eşiğine gelip, doğru marka konumlandırması ve reklam stratejisi sayesinde [ abartısız her reklamında aynı noktaya vurgu yaparak (emicilik) ] 6. sene kara geçen marka, artık bu stratejilerin meyvesini toplamaya başladı ve pazarın büyük bir kısmına hakim olmakla kalmadı, çocuk bezi dendiğinde akla gelen ilk marka olmayı da başardı. Peki şimdi size aynı soruyu soruyorum: Yabancı pazarlarda böylesine bir pazar payı elde eden ve gerçek anlamda markalaşmayı başarabilmiş bir Türk firması aklınıza geliyor mu ?

Marka olmak zor, marka olmak meşakkatli ve sonu olmayan uzun bir maraton. Marka olmanın ötesinde global bir değer haline gelmek hem bu uzun ve sonsuz maratonda önlerde yer almayı hem de doğru ve yerinde stratejilere sahip olma yetisini istiyor. Umarım Türk işadamları ve sanayiciler global bir marka yaratma tutkusuyla 50 ülkede bulunma tutkularından vazgeçer ve 2-3 doğru pazarla başlayan global bir değer haline gelir.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir