Dev Bir Marka Efsanesi: Muhammed Ali

Bir dâhiyi görmek istiyorsanız, hayatında birden fazla yere dokunan insanlara bakmalısınız. Mesela Ali. 1942 doğumlu bir adamın dünyaya dokunduğu nokta sayısının tamamını bilmek mümkün değil. Muhammed Ali’nin bir sürü sansasyonel şeyde parmağı vardı belki evet. Ama bunların altında çok derin felsefeler yatıyordu. Tıpkı bugün markalardan beklendiği gibi; hikâyesi, anlatılası bir bütünlüğe ve derinliğe sahipti. Amerika’ya kafa tuttu, ‘savaşmak’ istemiyorum dedi. ‘Benim Vietnamlılarla ne alıp veremediğim var’ diyerek bu düşüncesinin arkasında durdu. Çünkü ne de olsa o, Mandela yolunun düşünürlerindendi. Malcom X’in büyük dostuydu. Attığı her bir adım tutarlıydı. Savaş şimdiye kadar hiçbir şeyin çözümü olmadı dedi. Kelimelerle, akılla savaşmanın nesi yanlıştı ki? Bu tavrından sonra 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alındı ve iflas etti. Ama bunların hiç biri onun yenilmesini sağlayamadı. O direnişte efsaneleşmiş boksun lideri olarak asıl bu anlardan sonra dev bir marka oldu. muhammed-ali_jpg (1) Bazen bilinirliği yüksek bir love brand olmanız için sadece var olmanız gerekir. Bu kendinizi bilmenizden ileri gelir. Markaların kendi üzerlerine düşenin fazlasını yapması ya da kendi kimliklerinden alakasız iletişimler sergilemesi nasıl bizi iğreti edebiliyorsa, burada da durum böyle. Çünkü dünya üzerinde sporda birey markalar çok daha farklı ve incelenesi vakalar. Onları yönetmek, belli yönde istikrarlı kılmak zordur. Tek başına karar almalarında biter her şey. Bir kişiye, istediğinizi silah zoruyla yaptırmak neredeyse imkansızdır. Yapmak istemediklerini yapması zaten markanın samimiyetini kırar. Konuya buradan bakarsak Muhammed Ali, birkaç kuşağı buluşturan önemli bir karakterdi. İslam’ı seçtikten sonra takındığı tavır ve ortasında olduğu kalabalıklara rağmen savundukları onun kendine özgü bir marka olmasının en temel sebeplerindendir. Çünkü aslında sadece olumlu mesajlarla, sahip olduğu gücü insanlar için kullanmaya çalışan bir adamın, kavga eden bir makine olması ironisi, onun devleşmesini desteklemiştir. 1.90’lık bir devin ringlere veda etmesi her insan için akıl almaz bir gerçek oldu. 18 yaşında ilk madalyasını kazandığından beri dev boğa adeta gözlerinden çıkan ateşle girmişti dünyalarımıza. Onun sahip olmaya başlayacağı ün, markasının ona da fazlasıyla kazandırmasını sağlayacaktı. Bugün bile onun tek bir konuşmasına ödenen parayı alamayan sporcular olduğunu düşünürsek, marka olmanın ne derece önemli olduğunu görmemek mümkün değil. Tabii sadece ona kazandırdığı para değil. Ali’nin sahip olduğu marka değeri Parkinson olduktan sonra gücünü gösterdi. Mütemadiyen göründüğü halkla ilişkiler etkinliklerinde farklı bir sürü konunun sözcüsü oldu. Ancak hepsinin tek ortak noktası, Muhammed Ali’nin özgürlükçü ve hümanist bir sözcü olmasıydı. Bunun etkisi ölçümlenemeyecek kadar büyüktür. Kocaman, sevilen bir markanın söylediğinin din kuralı kadar kalıcı olduğunun örneklerini yüzyıllardır görüyoruz. Ali, gelmiş geçmiş en ikonik atletlerden biri olarak kabul edildi. Hiç kuşkusuz o, dev bir markaydı. Neyse ki bu kadar büyük hiç markanın ölmesi mümkün değil. Kim demiş sonsuzluk keşfedilmedi diye?
Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir