ABD Ürünlerini Boykot Etmek, Çözüm Değil!

  • ABD ile yaşamış olduğumuz kriz sonrasında siyasiler tarafından Amerikan ürünlerini boykot çağrısı yapıldı. Peki, ABD ürünlerini boykot etmek problemlerimizi çözecek mi?
  • Ülkemizde hizmet veren ABD kökenli markalar, on binlerce kişiyi istihdam ediyorlar. Sadece McDonald's, 6 bin civarında insanı istihdam ediyor. Bu nedenle ciddi anlamda bir boykot, yine bize olumsuz olarak yansıyabilir.
  • Dışarıdan müdahalelerle kolay bir şekilde etkilenmeyen güçlü bir ekonomiye sahip olmak için özellikle teknoloji alanında "üreten Türkiye" vizyonunun bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.
  • İlgili Yazı: Türkiye, Geçen Yıl Ne Kadar İhracat Yaptı?


Son günlerde döviz kurunda yaşanan hızlı artıştan ülkemizin içinde bulunduğu zor durum hepinizin malumu. Döviz kurundaki bu ani artışın ana sebebi ise ABD ile yaşamış olduğumuz Rahip Brunson krizi. Durum böyle olunca da, özellikle siyasiler tarafından ABD ürünlerini ve markalarını boykot çağrısı yapıldı. Hatta ABD'den gelen bazı ürünlere ek gümrük vergisi getirildi. Bu noktada sorulması gereken soru şu: ABD ürünlerine yönelik bir boykot, mantıklı bir hamle mi?

Bu soruyu doğru bir şekilde cevaplayabilmek için öncelikle ülkemizde satışa sunulan ABD kökenli ürünlerin ve faaliyet gösteren şirketlerin oranına bakmak lazım. Örneğin yolda yürürken neredeyse her birkaç kişiden birinin elinde görebileceğiniz iPhone, bu Amerikan ürünlerinin başında geliyor. Ülkemizdeki en popüler spor giyim markalarından biri olan Nike, en çok tüketilen içecek markalarının başında gelen Coca-Cola, senelerdir ülkemizde faaliyet gösteren teknoloji şirketi Microsoft... Bunlar, ülkemizdeki en çok dikkat çeken Amerikan markalarından birkaçı ve bu örnekleri rahatlıkla çoğaltabiliriz.

Yiyecek ve içecek sektöründeki Amerikan markalarına baktığımızda işe durum daha vahim. Ülkemizde en çok mağazası bulunan kahve zinciri olan Starbucks'ın yanı sıra, ülkemizde faaliyet gösteren fast food restoran zincirlerinin büyük çoğunluğu ABD markası. Burger King, McDonald's, KFC, Popeyes, Arby's, Sbarro, Domino's Pizza, Pizza Hut ve daha fazlası... Uzun lafın kısası, her alanda bu kadar çok Amerikan markası bulunurken zaten tam anlamıyla bir boykotun gerçekleşmesi pek mümkün değil.

Bir de bu olayın başka bir boyutu var. Ülkemizde faaliyet gösteren bütün bu Amerikan şirketleri, ciddi anlamda bir istihdam sağlıyorlar. Ve bu şirketlerin istihdam ettikleri insanların sayısı on binleri buluyor. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, istatistik platformu Statista'nın paylaştığı Mayıs 2018 istatistiklerine göre, Starbucks'ın ülkemizde 428 şubesi bulunuyor. Türkiye'de Burger King'in 636, McDonald's'ın 260, Popeyes'ın 200, Sbarro'nun 80 ve Arby's'in ise 72 restoranı bulunuyor. Ve sadece McDonald's, 6 bin civarında kişi istihdam ediyor. Diğer şirketlerde çalışan kişi sayısını da hesaba kattığımızda, on binlerce insanın ABD kökenli markalar sayesinde geçimini sağladığını söyleyebiliriz.

Durum böyleyken bu şirketlere yönelik olarak kapsamlı ve uzun süreli bir boykot gerçekleştirdiğimizi düşünelim. Böyle bir şey durum sonucunda, bu şirketler en iyi ihtimalle yeterince iş yapmamalarından ötürü bazı mağazalarını kapatmak durumunda kalacaklardır. Bu da binlerce kişinin işsiz kalmasına ve ülkemizdeki işsizlik oranının artmasına neden olacaktır. Sonuç olarak ülke ekonomimiz olumsuz etkilenecek ve bu durumdan yine ülkemiz zararlı çıkacaktır.

Peki, Çözüm Ne?

Çözüm, özellikle siyasiler tarafından sürekli olarak dile getirilen "üreten Türkiye" vizyonunun bir an önce hayata geçirilmesidir. Bizim ülke olarak özellikle teknoloji üretmemiz ve ardından da güçlü teknoloji markaları meydana getirmek için gereken adımları atmamız gerekiyor. Çünkü günümüzde teknoloji alanında gelişmiş olan ülkeler, aynı zamanda dünyanın en güçlü ekonomilerine sahip ülkelerdir.

Dünyanın süper gücü ABD'nin sahip olduğu teknoloji markalarının sayısı saymakla bitmiyor ve ülke, -her ne kadar son zamanlarda bu algı yavaş yavaş değişmeye başlasa da- teknolojinin beşiği konumunda bulunuyor. Çin, dünya ekonomisinin merkezinin Batı'dan Doğu'ya kaymasına neden olabilecek ülkelerin başında geliyor. Zira Çin, son yıllarda teknoloji alanında ciddi atılımlar yaptı ve çok sayıda teknoloji markası çıkardı. PwC tarafından geçtiğimiz sene yayımlanan rapora göre, 2030 yılında, Çin ve ABD ile birlikte dünyanın en güçlü üç ekonomisi arasında olması beklenen Hindistan da kendisini teknoloji alanında hızla geliştiriyor, ki ülke zaten uzun bir süredir dünyanın birçok ülkesine outsource olarak yazılım desteği sağlıyordu.

Teknoloji üretimini hayati kılan bir diğer unsur ise bir ülkeye en çok döviz girişini sağlayan ve bir ülkeden en çok döviz çıkışına neden olan başlıca alan olmasıdır. Çeşitli teknolojiler ürettiğimiz ve bu teknolojileri dünyaya pazarlayabildiğimiz takdirde, zaten ülkeye yüksek miktarda döviz girişi olacağı için döviz kurunun son zamanlarda olduğu gibi aşırı derecede yükselmesi de pek mümkün olmayacaktır. Yani günümüzde bir nevi güçlü teknolojik altyapı, güçlü ekonomi anlamına geliyor. İlerleyen yıllarda teknolojinin ekonomiye etkisinin çok daha fazla olacağına hiç şüphe yok.

Sonuç olarak biz, teknoloji başta olmak üzere kendi güçlü markalarımıza sahip olursak, zaten insanlar belirli avantajlarından ötürü yerli markaları tercih edeceği için herhangi bir boykota gerek kalmayacaktır. Tabii, hızlı tüketim ürünleri gibi birçok alanda ülkemizde satılan Amerikan mallarının sayısı bir hayli fazla. Ancak bu alanlarda iyi kötü kendi markalarımıza sahip olduğumuzdan ve bu alanların katma değerleri teknoloji kadar fazla olmadığından ötürü, o kadar da kritik bir önem arz etmiyorlar. Bu nedenle devletin bir an önce farklı alanlara yatırım yapan yatırımcıları teknoloji alanına yönlendirmesi ve teknoloji üretimini teşvik etmek için gerekli adımları atması gerekiyor.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir